Ankara’nın kalbinde, tren seslerinin gölgesinde, taş duvarlarıyla dimdik duran bir yapı… Adına “Direksiyon Binası” dediler; çünkü burası, yalnızca demiryollarının değil, bir ulusun istikametinin belirlendiği yerdi.
1892’de Bağdat Demiryolu projesi kapsamında inşa edildi, ama kaderini değiştiren an 27 Aralık 1919’du: Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya geldiğinde hem konut hem karargâh olarak burayı seçti. Şehir henüz başkent bile değildi; sokakları çamur, geceleri karanlıktı. Ama bu taş bina, Kurtuluş Savaşı’nın beyniydi.
Burada cephelerden gelen telgraflar okundu, tahta masada stratejiler kuruldu. İlk Meclis’in açılışına giden süreçte “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” cümlesi ilk kez bu odalarda dillendi. 1921 Ankara Antlaşması’nın imza günü, duvarlara sinmiş mürekkep kokusu hâlâ hayal edilebilir.
KADERİNE Mİ TERK EDİLDİ?
Oysa bugün… Yıllardır kapalı. 2018’de “müze” işlevi sona erdirildi, ardından tartışmalı bir tahsis süreci yaşandı. Gar yerleşkesindeki diğer tescilli yapılar gibi, bu bina da üniversiteye devredildi; mahkeme, plan değişikliklerini iptal etti. Fakat kapının kilidi hâlâ açılmadı. Resmî kayıtlarda “ziyarete açık” yazıyor olabilir, ama fiilen erişim ya yok ya da çok sınırlı.
Ve en acısı: duvarlardaki çatlaklar, ilgisizliğin sessiz tanıkları. Resmî mühendislik raporu ortada yok, ama binanın yıprandığı gözle görülüyor.
ENVANTERLERDEKİ SESSİZLİK
Kapatıldığında içeride paha biçilmez hatıralar vardı: Atatürk’ün çalışma masası, Fikriye Hanım’a ait kişisel eşyalar, Çallı imzalı tablolar… Demiryolu tarihinin nadir objeleri.
Kulislerde, bu eserlerin bir kısmının İzmir’e gönderildiği konuşuluyor. TBMM’de soru önergeleri verildi, ama yanıtlar hâlâ gelmedi. Envanterin bugün nerede olduğu, hangi koşullarda saklandığı meçhul.
Bir ülkenin kurucu hafızasına ait parçaların böyle belirsizleşmesi, yalnızca kültürel bir kayıp değil; tarihî bir vebaldir.
RESTORASYON ÇAĞRISI
Mimarlar Odası, sendikalar, tarihçiler… Hepsi aynı şeyi söylüyor: Burası yalnızca bir bina değil, Cumhuriyet’in direksiyonuydu.
Restorasyon yapılmalı, yeniden müze olarak halka açılmalı. Yoksa, bu taş yapı da tıpkı pek çok tarihî miras gibi “daha sonra bakılır” rafına kaldırılacak ve orada sessizce yok olacak.
Gizlenenin Peşinde Notu:
Benim için Direksiyon Binası’nın yeri bambaşka. Çünkü Tekâlif-i Milliye emirlerinin alındığı yer olarak tarihe geçtiği gibi, aynı günlerde bugün Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin temellerini oluşturan HİTİT Müzesi kararlarının da burada alındığını biliyoruz. Anadolu’da yüzeyde bulunan eski eserlerin toplanarak Ankara’ya gönderilmesi talimatı, bu taş duvarların içinde verildi.
Yani burası, hem savaşın lojistiğini hem de kültürün kurtuluşunu aynı çatı altında planlayan eşsiz bir merkezdi. Şimdi sormak gerekiyor: Bu bina neden sessiz?
Belki de cevabı, bir ülkenin geçmişine ve mirasına nasıl baktığı ile ilgilidir.