Sabahın erken saatlerinde evin içinde tatlı bir telaş başlar. Henüz gün aydınlanmamışken, mutfaktan çaydanlığın hafif tıslaması duyulur. Bir kadın, belki bir anne, belki bir eş, belki de yalnızca kendi sorumluluğunu taşıyan bir birey… Gözlerini açar açmaz günün akışını planlamaya başlar. Kahvaltıyı hazırlar, çocukları okula gönderir, evi toparlar, ardından belki işe gitmek için aceleyle hazırlanır ya da evde çalışıyorsa bilgisayarının başına geçer. Akşam olduğunda market alışverişi, yemek yapımı, çamaşırların asılması, ertesi günün hazırlıkları derken zaman su gibi akıp gider.

Ve nihayet, herkesin uykuya daldığı o sessiz saatlerde, kendi yorgunluğunu fark eder. Bir gün daha biter, ama onun mesaisi bitmez. Çünkü kadınların yaptığı birçok iş, “iş” olarak bile görülmez.

Evdeki İş, İş Sayılmaz mı?

Ev işleri, çocuk bakımı, yaşlı ve hasta bakımı gibi sorumluluklar, toplumda genellikle kadının “doğal görevi” olarak kabul edilir. Sanki bu işler, hayatın olağan akışı içinde kendiliğinden olup biten şeylermiş gibi görülür. Oysa bunların her biri ciddi emek ve zaman gerektirir. Dahası, bunlar yalnızca bireysel değil, toplumsal fayda sağlayan işlerdir.

Bir an için düşünelim… Eğer ev işleri ve bakım emeği ücretli bir hizmet olarak sunulsaydı, dünya ekonomisine nasıl bir katkı sağlardı? Araştırmalar, ev içi emeğin ekonomik değerinin trilyonlarca doları bulduğunu ortaya koyuyor. Ama bu emeği harcayan kadınlar, çoğu zaman ne ekonomik olarak karşılığını alıyor ne de manevi olarak takdir ediliyor.

Sorumluluk Paylaşımı Şart!

Toplumda kökleşmiş bazı algılar var: “Kadın evi çekip çevirir, erkek işe gider.” Oysa bu düşünce biçimi, günümüz koşullarında ne adil ne de gerçekçi. Çalışan bir kadın için de evde tam zamanlı olarak emek veren bir kadın için de hayat, tek kişilik bir sorumluluk sahası olmamalı. Çünkü evdeki işler sadece bir kişinin değil, o evde yaşayan herkesin ortak sorumluluğu olmalıdır.

Ev içindeki iş yükü, hâlâ büyük oranda kadınların omuzlarında. Üstelik “ yardım etmek” ifadesi bile aslında büyük bir yanılgıyı barındırıyor. Ev işlerinde ya da çocuk bakımında erkeklerin “yardım etmesi” değil, sorumluluğu eşit şekilde paylaşması gerekiyor. Çünkü bir işi “yardım” olarak adlandırmak, o işin asıl sorumlusunun kadın olduğunu baştan kabul etmek demektir. Oysa emeğin cinsiyeti olmaz.

Eşit Bir Yaşam İçin Eşit İş Bölümü

Toplumun her alanında olduğu gibi, ev içinde de eşitlik sağlanmadan gerçek anlamda adil bir düzen kurulamaz. Eşit bir yaşam, ancak eşit bir iş bölümünden geçer. Evdeki görünmeyen emeğin fark edilmesi, değer görmesi ve adil bir şekilde paylaşılması gerekiyor.

Belki de en başta şu soruyu sormamız lazım: “Gün içinde gerçekten ne kadar iş yapıyoruz ve bu işlerin dağılımı ne kadar adil?” Eğer bir evde bir kişi dinlenirken diğeri hâlâ çalışıyorsa, o evde bir adaletsizlik var demektir. Ve bu adaletsizliği değiştirmek, ancak bilinçli bir farkındalıkla mümkündür.

Görünmeyen emeği görünür kılmak için, önce onu fark etmek gerekir. İşte bu yüzden, kadınların bitmeyen mesaisine biraz daha dikkatle bakmalı ve emeğin gerçekten hakkını vermeliyiz. Çünkü herkes için daha yaşanabilir bir dünya, ancak emeğin hakkıyla teslim edildiği bir düzende mümkün olabilir.