Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde bir kozmetik fabrikasında çıkan yangın, Türkiye’nin kanayan yarası olan çocuk işçiliğini bir kez daha acı bir şekilde gündeme taşıdı. Yangında, 17 yaşındaki Tuğba Taşdemir, kuzeni 15 yaşındaki Nisanur Taşdemir ile yine 15 yaşındaki Cansu Esetoğlu hayatlarını kaybetti
Aynı gün Şanlıurfa’nın Haliliye ilçesinde bir inşaatta beton dökümü sırasında meydana gelen göçükte, 16 yaşındaki Sedat Kurt ve Yakup Güneş yaşamını yitirdi.
Bu ölümler tesadüf değil; Türkiye’de çocuk işçiliğinin nasıl meşrulaştırıldığına, nasıl yaygınlaştırıldığına dair acı bir tablonun parçaları…
Milli Eğitim Bakanlığı’nın dernekler ve MESEM uygulamaları üzerinden çocuk işçiliğini “eğitim” adı altında yaygınlaştırmaya çalıştığı eleştirileri uzun süredir gündemde. Ne yazık ki rakamlar da bunu doğruluyor.
2024-2025 eğitim öğretim yılında en az 72 çocuk işçi hayatını kaybetti. Bu sayı, bir önceki döneme göre yüzde 10 artmış durumda. Geçen yıl 66 çocuk işçi yaşamını yitirmişti. Sadece 2024 Eylül–2025 Ağustos döneminde ölen çocuk işçi sayısı ise 14 olarak kayıtlara geçti.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) raporu, tabloyu tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor:
Tarım sektörü: 20 çocuk (14 işçi, 6 çiftçi)
Sanayi sektörü: 19 çocuk
İnşaat sektörü: 17 çocuk
Hizmet sektörü: 16 çocuk
Toplamda 72 çocuk…
Oransal olarak bakıldığında tüm çocuk işçi ölümlerinin %28’i tarımda meydana geldi. Bu oran geçmiş yıllara göre düşmüş görünse de, çocuk işçiliğin artık kırsaldan kentlere kaydığı gerçeğini değiştirmiyor.
Ekonomik krizin derinleşmesi, kentsel yoksulluğu büyütüyor. Bu da çocukların işgücüne daha erken katılmasına yol açıyor. Organize Sanayi Bölgeleri’nde (OSB) artık her sokakta, her mahallede çalışan bir çocuk görmek mümkün.
MESEM, “eğitim” adı altında bir ucuz işçi havuzuna dönüştürülmüş durumda. Program kapsamındaki öğrencilerin 505 bini 18 yaşın altında.
MEB’in son olarak 7. ve 8. sınıflardan itibaren tüm çocuklara yönelik “zanaat atölyeleri” açması ise, çocuk işçiliğini daha da yaygınlaştırma riski taşıyor.
Resmi rakamlar bile yürek yakıyor. TÜİK verilerine göre 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma oranı 2024 yılında %24,9’a yükseldi. Yani yaklaşık 970 bin çocuk çalışıyor.
Ancak bu rakamın içinde:
505 bin MESEM öğrencisi,
Kayıt dışı çalışan çocuklar,
Mevsimlik tarım işçileri,
Ve 15 yaş altındaki çalışan çocuklar bulunmuyor.
Bu çocuklar da eklendiğinde Türkiye’deki gerçek çocuk işçi sayısının 3 ila 4 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor.
Çocuk işçiliği artık her sokakta, her evde, her şehirde görünür hale geldi. Ancak görünür olması, meşru olduğu anlamına gelmez.
Çocuklar eğitimde olmalı, oyun oynamalı, geleceğin hayalini kurmalı.
Fabrika bandında, inşaatta, tarlada değil. Çocuk emeği, “beceri geliştirme” ya da “meslek öğrenme” kılıfıyla meşrulaştırılamaz. Çünkü çocuklar geleceğimizdir ve onların hayatı, hiçbir üretim maliyetinden daha ucuz değildir.
Çocuklar büyüsün diye değil, yaşasın diye mücadele etmeliyiz.
Çünkü çocuklar işçi değil, gelecektir.
Ve geleceği çalıştırarak değil, koruyarak inşa edebiliriz.