“Seçenek bolluğu ve mutsuzluk paradoksu”

Bugün bir yerde dolaşırken onlarca kafeden birine girebilir, binlerce film arasından bir tanesini seçebilir ve sayısız aktivite yapabiliriz. Tüm bu bolluğun arasında mutsuzluklar neden artıyor dersiniz?

+ Seçenekler arttıkça memnuniyetsizler de artıyor +

MESELA

Arkadaşlarımızla oturduğumuz bir restoranda söylediğimiz yemek tatmin etmediğinde “keşke şuraya gitseydik” demek memnuniyetsizliğin yanı sıra olanı kabul edip o duruma uyum sağlamaya ve memnuniyetsizliği belli etmemeye dönüşüyor.

Beklentilerimiz hızla değişip seçeneklerimiz arttıkça olan durumdan keyif almamaya ne zaman başladık? Bence her şeye kolay ulaşılabildiğinde…

Gittiğimiz bir restoranda çektiğimiz fotoğrafları sosyal medyada paylaşmak ne kadar tatmin edici? O paylaşımların ardında dönen sohbetleri, küçük kırgınlıkları, sessiz üzüntüleri kim fark ediyor? Ya da buluştuğumuzda sosyal medya için pozlar vermek yerine, sadece sohbet etmeyi kimler tercih ediyor?

Belki de sorun, hayatlarımızı başkalarının penceresinden değerlendirmemizde saklı. Sosyal medyada gördüğümüz kusursuz kareler, “herkesin hayatı daha güzel” hissini pekiştiriyor; halbuki her pencere aynı manzaraya açılıyor. Biz farkında olmadan kendi anlarımızı başkalarının standartlarıyla kıyaslıyor, olanı yeterince değerli görmemeye başlıyoruz.

Oysa gerçek mutluluk, seçtiklerimizin bolluğunda değil, elimizdekine verdiğimiz kıymette saklı. Bir kahve, bir sohbet, basit bir yürüyüş… Hepsi, paylaşılacak fotoğraflar kadar görünür olmasa da, yaşamın kendisiyle bağlantı kurmamızı sağlıyor.

“Belki de mutluluk, farklı pencerelerin manzaralarını kıyaslamayı bırakıp kendi penceremizden baktığımız her anın sunduğu gökyüzünü fark etmekte gizlidir.”