Marie Antoinette (1755–1793), Fransız Devrimi öncesinde Fransa’nın son kraliçesi olarak tarihe geçti. Avusturya Arşidüşesi olarak Viyana’da doğan ve henüz 14 yaşındayken Fransız tahtının veliahdıyla evlenen bu genç kadın, kısa sürede Versailles Sarayı’nın en gözde, en gösterişli ve en nefret edilen figürü haline geldi.
Müsrifliği, yabancı kökeni ve siyasi saflığı, onu devrimci öfkenin sembolü ve Fransız monarşisinin kabul edilen ahlaki başarısızlıklarının günah keçisi yaptı. Hayatı, lüks ve ihtişam içinde başlayıp, vatana ihanet suçlamasıyla giyotinde trajik bir şekilde son buldu.
AVUSTURYALI GELİN
Marie Antoinette'in hikayesi, Avrupa'nın en güçlü iki hanedanının, Habsburg'lar ve Bourbon'ların birleşme girişimi ile başladı.
- Avusturya'nın En Küçük Kızı: Maria Antonia Josefa Johanna, Kutsal Roma İmparatoru I. Franz ve İmparatoriçe Maria Theresia'nın 15. çocuğu olarak Viyana'da doğdu. Ailesinin en küçük kızlarından biriydi.
- Siyasi Evlilik: Annesi Maria Theresia, Fransa ile Avusturya arasındaki diplomatik ilişkileri güçlendirmek amacıyla onu, Fransa tahtının veliahdı Louis-Auguste (gelecekteki XVI. Louis) ile nişanladı.
- Fransız Eğitimi: Fransa Sarayı’nın (Versailles) katı kurallarına ve geleneklerine uyması için aceleyle Fransız dili, tarihi ve saray adabı eğitimi aldı. 1770 yılında, daha 14 yaşındayken Paris’te büyük bir düğünle evlendi. Fransızlar onu "L’Autrichienne" (Avusturyalı kadın) olarak adlandırdı; bu hem milliyetini belirten hem de sonradan aşağılayıcı bir ima taşıyan bir kelimeydi.
LÜKS, MODA VE İTİBAR
1774 yılında, eşi XVI. Louis tahta çıktığında, Marie Antoinette sadece 18 yaşındaydı ve hızla modanın ve lüksün kraliçesi haline geldi.
- Moda İkonu: O dönemde Fransa'da modayı belirleyen kişiydi. Aşırı süslü ve yüksek perukları, pahalı kumaşlardan yapılmış giysileri ve savurgan mücevher harcamalarıyla sürekli gündemdeydi. Saraydaki katı kurallardan sıkılan Kraliçe, bu yolla dikkatini dağıtmayı amaçlamıştı.
- Petit Trianon: Saray hayatının kısıtlamalarından kurtulmak için, Versailles arazisinde kendisine özel bir malikâne olan Petit Trianon'u ve bir İngiliz köyünü andıran Hameau de la Reine'i (Kraliçe'nin Köyü) inşa ettirdi. Burada, sade kıyafetler giyerek süt sağan bir köylü kızı gibi davranmak, onun sosyetenin gözünde itibarını daha da zedeledi.
- Boyun Eğmez Tavır: Kendini izole etmesi ve sadece küçük bir arkadaş çevresiyle vakit geçirmesi, onun Fransız halkından ve soylularından kopmasına neden oldu. O dönemde yayılan sayısız iftira ve hiciv yazısı, onun itibarını tamamen yok etti.
'EKMEK YOKSA PASTA YESİNLER'
Marie Antoinette ile özdeşleşen ve onun halktan ne kadar kopuk olduğunu gösterdiği iddia edilen en meşhur söz şudur:
"Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler." (Söylenen orijinal sözün "Qu'ils mangent de la brioche" yani "ekmek yerine brioş yesinler" olduğu iddia edilir.)
- Gerçek mi Efsane mi? Tarihçiler, Kraliçe'nin bu sözü hiçbir zaman söylemediği konusunda büyük ölçüde hemfikirdir. Bu söz, aslında 17. yüzyıl Fransa'sında da bilinen ve halkın zor durumunu bilmeyen, umursamaz aristokratları eleştirmek için kullanılan popüler bir şehir efsanesiydi. Fransız Devrimi sırasında Kraliçe'yi halkın gözünde daha da kötülemek amacıyla ona yakıştırılmıştır. Bu söz, Kraliçe’nin ne kadar etkili bir günah keçisi olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
ÖZEL HAYAT VE GİZEMLİ İLİŞKİLER
Marie Antoinette’in özel hayatı, saray entrikalarının ve dedikoduların en çok döndüğü alandı.
- Evliliğin Yedi Yılı: Evliliğinin ilk yedi yılında çocuk sahibi olamaması, Kral'ın iktidarsız olduğu veya fimozis hastalığından muzdarip olduğu söylentilerine neden oldu. Kral'ın 1777'de gizli bir ameliyat geçirmesinin ardından çiftin ilk çocuğu 1778'de doğdu.
- Kont Fersen İddiaları: Kraliçe’nin en büyük sırrı, İsveçli soylu Kont Axel Fersen ile olan yakın ilişkisiydi. Pek çok tarihçi, ikisi arasında duygusal ve cinsel bir ilişki olduğuna inanır. Kont Fersen, Devrim sırasında Kraliyet ailesinin Paris'ten kaçış planını düzenleyen ve bizzat uygulayan kişiydi. Kraliçe'nin hayatta kalan yazışmaları, ona duyduğu derin sevgiyi doğrular niteliktedir.
GİYOTİN
1789'da başlayan Fransız Devrimi, Kraliyet ailesinin sonunu getirdi.
- Hapis ve Kaçış Girişimi: Kraliyet ailesi, 1789'da Versailles'dan ayrılarak Paris'e, Tuileries Sarayı'na taşınmak zorunda kaldı. 1791'deki başarısız Varennes'e Kaçış Girişiminden sonra itibarını tamamen kaybetti. 1792'de monarşi devrildi ve aile hapse atıldı.
- XVI. Louis'nin İdamı: XVI. Louis, 21 Ocak 1793'te vatana ihanetten giyotinle idam edildi.
- Kraliçe'nin Yargılanması: Marie Antoinette, Ekim 1793'te devrim mahkemesi önüne çıkarıldı. Yargılanması bir formaliteden ibaretti; ihanet, milli hazineyi tüketme ve hatta oğluna karşı ensest (cinsel taciz) gibi inanılmaz suçlamalarla mahkûm edildi.
- 16 Ekim 1793: Kraliçe, 16 Ekim 1793'te, kocası gibi Place de la Révolution'da (Devrim Meydanı) giyotinle idam edildi. Söylentiye göre, giyotine giderken dengesini kaybedip celladının ayağına bastı ve son sözleri "Affedersiniz, mösyö. İstemeden oldu," oldu.
AZ BİLİNEN İLGİNÇ BİLGİLER
-
"Beyaz Saç" Sendromu: Kaçış girişiminden sonra yaşadığı stres ve hapis hayatının zorlukları nedeniyle Kraliçe'nin saçlarının kısa sürede bembeyaz olduğu söylenir. Bu durum, "Marie Antoinette Sendromu" olarak bilinen ve büyük stres altında saçların aniden beyazlamasını tanımlayan bir fenomene adını vermiştir.
-
İlk Halka Açık Selamlama: Fransız Devrimi'nin ilk günlerinde Versailles'a yürüyen kızgın kalabalık, Kraliçe'nin balkona çıkmasını istemişti. Kraliçe, iki çocuğuyla birlikte balkona çıktıktan sonra kalabalık çocukları geri göndermesini talep etti. Marie Antoinette, üzerine silahlar doğrulmuş vaziyette tek başına on dakika bekledikten sonra başıyla kalabalığı selamlayıp içeri girdi. Bu sahne, onun son yıllarında kazandığı sıra dışı cesareti gösterir.
- Saray Hayatından Şikayetçiydi: Halka açık saray protokolünden o kadar rahatsızdı ki, annesine yazdığı mektuplarda, "Rujumu tüm dünyanın gözü önünde sürüyorum, ellerimi tüm dünyanın gözü önünde yıkıyorum!" diyerek saraydaki özel hayatın yokluğundan yakınırdı.
Marie Antoinette’in hikayesi, Fransız Devrimi’nin karmaşık doğasını, siyasette günah keçisi seçilmenin kolaylığını ve bir kadının tarihsel olaylar karşısındaki trajik kaderini en çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır.