Tarihin en dikkat çekici figürlerinden biri olan Napolyon Bonapart'ın hayatı, zaferler, ihtişam ve nihayetinde sürgünle noktalandı. Avrupa'yı kasıp kavuran savaşların ardından tahtından indirilen Napolyon'un sürgün yılları, bir zamanların kudretli imparatorunun düşüşünün ve insanlığının derinlemesine incelendiği bir dönem oldu.
İLK SÜRGÜN: ELBA ADASI
1814 yılında, Altıncı Koalisyon güçlerinin Paris'e girmesiyle Napolyon, Fontainebleau Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı. Bu antlaşma ile imparatorluk unvanını kaybeden Napolyon, Toskana kıyılarındaki küçük Elba Adası'na sürgüne gönderildi. Burada, sembolik bir hükümdar olarak kaldı. Ancak bu sürgün uzun sürmedi. Avrupa'daki siyasi dengesizlikler ve Fransa'daki monarşi yanlılarının hataları, Napolyon'a bir fırsat doğurdu.
1815 yılının Şubat ayında, Napolyon gizlice Elba'dan ayrılarak Fransa'ya döndü. Halkın ve ordunun coşkulu desteğiyle Paris'e yürüyerek "Yüz Gün" olarak bilinen kısa süreli iktidarını yeniden kurdu. Ancak bu geri dönüş, Avrupa güçlerini yeniden harekete geçirdi ve Waterloo Savaşı'nda alınan kesin yenilgi, Napolyon'un kaderini bir kez daha sürgüne mahkum etti.
İKİNCİ VE SON SÜRGÜN
Waterloo'daki yenilginin ardından Napolyon, İngilizlere teslim oldu. Müttefik güçler, bu kez daha güvenli bir sürgün yeri olarak Güney Atlantik Okyanusu'ndaki Saint Helena Adası'nı seçti. Bu uzak ve izole ada, Napolyon'un hayatının son altı yılını geçireceği yer olacaktı.
Saint Helena'daki yaşam, Elba'daki göreceli özgürlüğünden çok farklıydı. İngiliz valisi Sir Hudson Lowe'un sıkı gözetimi altında yaşayan Napolyon'un hareketleri kısıtlandı. Kendisine ayrılan Longwood House adlı nemli ve sağlıksız konutta, sadık birkaç yoldaşıyla birlikte yaşamını sürdürdü.
Sürgün yıllarında Napolyon, anılarını yazarak ve Avrupa siyaseti üzerine düşünerek zamanını geçirdi. Sağlığı giderek kötüleşiyordu. Mide rahatsızlıkları onu yatağa düşürdü ve 5 Mayıs 1821'de, 51 yaşında hayata veda etti. Ölüm nedeni uzun yıllar tartışma konusu olsa da, günümüzde mide kanseri olduğu genel kabul görmektedir. Ancak arsenik zehirlenmesi gibi farklı teoriler de zaman zaman gündeme gelmektedir.
BİR EFSANENİN MİRASI
Napolyon'un sürgünü, sadece bir imparatorun düşüş hikayesi değil, aynı zamanda insan doğasının karmaşıklığını ve tarihin cilvelerini gözler önüne serer. Bir zamanlar Avrupa'yı titreten bu adam, uzak bir adada, yalnız ve unutulmuş bir şekilde öldü. Ancak ardında bıraktığı miras silinmedi.
Napolyon'un askeri dehası, hukuk reformları (Code Napoléon), eğitim sistemine getirdiği yenilikler ve milliyetçilik akımını tetiklemesi gibi pek çok alanda Avrupa ve dünya tarihinde derin izler bıraktı. Sürgün yılları, onun askeri ve siyasi başarılarının yanı sıra, insani yönünü, hatalarını ve pişmanlıklarını da ortaya koydu.
Saint Helena Adası, bugün Napolyon'un son günlerini geçirdiği yer olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Longwood House ve çevresindeki mekanlar, o dönemin atmosferini yansıtarak, tarihin bu büyük figürünün sürgün hayatına dair hüzünlü bir tanıklık sunuyor.
Napolyon Bonapart'ın sürgünü, gücün geçiciliğini, hırsın sınırlarını ve tarihin acımasızlığını hatırlatan bir ders niteliğindedir. Bir zamanların imparatoru, sürgünde bir mahkum olarak hayata veda etse de, adı ve mirası yüzyıllardır yaşamaya devam ediyor.