Her toplum, kendi sessiz kahramanlarını nasıl büyütüyorsa, kendi sessiz felaketlerini de öyle üretir. Ve bu felaketlerin en görünmezi, en sinsisi, en tahripkârı şudur:
Kifayetsiz Muhteris.
Kulağa eski bir Osmanlı tabiri gibi gelir ama aslında bugünün tam ortasında duran bir karakter tarifidir.
Çünkü yalnızca makamları, kurumları, sarayları değil; insan ilişkilerinin dokusunu bile lime lime eder.
Kifayet Nedir, Muhteris Ne İster?
Kifayet, bir işi yapmaya yeterli olmak demektir.
Muhteris ise, hırsı kendi gövdesinden büyük olan kişi…
Bu ikisi birleştiğinde ortaya çıkan karışım, bir tür sosyal toksindir.
Kifayetsiz muhteris, kabiliyetiyle değil, hırsıyla yürüyen bir karakterdir.
Attığı her adımda içten içe şunu fısıldar:
“Aslında ben daha büyük bir şeyim… Beni kimse anlamıyor.”
Ve işin tuhafı, bir süre sonra etrafındaki insanlar da buna inanmaya başlar.
Çünkü bu tipler, kendi gerçeğini üfleyerek yayan bir rüzgâr gibidir.
Makamlara Tırmanan Gölge
Kifayetsiz muhteris, yetkinliğin değil, boşluğun fırsatını bulduğunda yükselir.
Boşluk ne kadar büyükse, o kadar hızlı tırmanır.
- Bilmediğini bilmez.
- Yapamadığını başkasına yükler.
- Kendinden daha iyiyi tehdit kabul eder.
- Sadece yukarıya yaranır, aşağıya hükmeder.
Her dönemin, her kurumun, her cemaatin, her partinin, her şirketin içinde sessizce çoğalırlar.
Çünkü görünüşte çalışkandırlar… Ama yaptıkları iş, yalnızca kendilerini görünür kılmak içindir.
Gerçek üretim değil, gürültülü hareket onların uzmanlık alanıdır.
Kifayetsiz Muhterisin En Büyük Marifeti: İkna
Bu karakter tipinin en çarpıcı yönü zekâsı değil, ikna kapasitesidir.
Dünyanın en parlak fikrini beş dakikada itibarsızlaştırabilir.
En nitelikli kişiyi, bir cümleyle etkisiz eleman gibi gösterebilir.
Bir kurumu, kendi kişisel hırsı uğruna kırk parçaya bölebilir.
Onu güçlü yapan bilgi değil, algı üretme becerisidir.
Kendini dev aynasında görür ve o aynayı başkalarının eline tutuşturmayı da çok iyi bilir.
Neden Bu Kadar Tehlikelidir?
Çünkü kifayet yoksunluğunu gizlemek için sürekli kavga çıkarır.
Sürekli rakip yaratır.
Sürekli düşman icat eder.
O makamı dolduramadığını bilmez; çevresinin doldurmaya çalışmasından hoşlanır.
Bir dönem bir bakarsın ki, herkes onun etrafında dolaşmaktadır:
Kimse iyi bir şey olduğu için değil…
Onun yarattığı tahribatı durdurmak için.
Ama o anda bile asıl soruyu kimse sormaz:
“Bu kişi buraya nasıl geldi?”
Cevap ise basittir:
Boşluk açıldığı anda, hırs kendine yol bulur.
Toplumun En Büyük Sınavı: Hırsın Çevresine Çizilen Çember
Kifayetsiz muhteris sadece bireysel bir zaaf değildir.
Bir toplumun iletişim biçiminde, liyakat anlayışında, terfi kültüründe açılan çatlaklardan içeri sızar.
Eğer bir toplumda:
- Makam bilgiyle değil sadakatle veriliyorsa,
- Sesin yüksekliği liyakatin yerini alıyorsa,
- Ehliyet değil itaat ödüllendiriliyorsa,
- Başarının değeri takdir edilmiyorsa…
Kifayetsiz muhteris, orada bir gün değil her gün doğar.
Sessiz Final
Her toplumun yürüyüşünü belirleyen üç tip insan vardır:
Yetkin olanlar, sıradan olanlar ve kifayetsiz muhterisler.
Yetkin olan üretir, sıradan olan destek olur, kifayetsiz muhteris ise yıkıcı boşluğu temsil eder.
Ve işte o yüzden…
Gizlenenin Peşinde olduğumuzda karşımıza çıkan en tehlikeli figür hırsla değil, hırsın boşlukta bıraktığı gölgeyle yürüyen kişidir.