Halk neden siyaset dışı figürlere yöneliyor?
Toplumların da kendine göre bir kalp atışı vardır. Bazen hızlanır, bazen yavaşlar; bazen bir sese kulak kesilir, bazen tamamen susar. Türkiye’nin bugünlerdeki nabzı ise tek bir sorunun etrafında atıyor: Güveni nereye bırakıyoruz?
9–12 Kasım 2025 arasında yapılan ve Türkiye’yi temsil eden geniş katılımlı araştırmanın sonuçları bunu açık biçimde ortaya koyuyor. “Siyasiler dışında en çok kime güvenirsiniz?” diye sorulduğunda verilen cevaplar, yalnızca bir tercih listesinden ibaret değil; aynı zamanda toplumsal ruh halimizin gölgeli bir haritası.
Listenin zirvesinde Sedat Peker’in olması, bir dönemin karanlık anlatılarından bugünün dijital meydanlarına uzanan ilginç bir güven kırılması gibi duruyor. Ardından gelen Müge Anlı, kayıpların izini sürerken aslında toplumun kaybolan güvenini de arayan bir figüre dönüşüyor. Ahbap’ın kurucusu Haluk Levent, “afetin ortasında bir omuz” olmanın, ekrandaki sıcak bir haberden çok daha güçlü bir karşılık yarattığını kanıtlıyor. Mehmet Şef’in mutfak dili, Oğuzhan Uğur’un dijital meydanı, Cüneyt Özdemir’in haber tonu… Hepsi, toplumun “resmi söylemin” dışında bir sıcaklık aradığını gösteriyor.
Fakat tüm bu isimlerin üstünde daha büyük bir şey var:
Yüzde 24.7’lik “Diğer” payı.
Bu oran, aslında tek bir kalabalığı değil, tek bir duyguyu anlatıyor:
Toplum, güvenini henüz tam olarak bir elde toplayabilmiş değil.
Belki de güvenilecek kişiyi arıyor, belki de güvenin kendisini.
Siyasetin koridorları gürültüyle dolu olsa da, insanlar artık sessiz bir samimiyet peşinde. Yüzünü her gün gördüğü, sesini her an duyduğu, hayatın içinden çıkıp gelen figürler; resmi kurumlardan çok daha “insani” geliyor. Güvenin zemini değişiyor çünkü beklenti değişiyor.
Eskiden devlet, kurumlar, liderler üzerine kurulan güven şimdi bir insan bakışı, bir el uzatışı, bir açık sözlülüğe bağlanıyor. Böylece güven, kağıttaki unvanlardan sıyrılıp kalbin titreyişine, gündelik hayatın küçük ama derin anlarına taşınıyor.
Peki güvenin rotası gerçekten değişiyor mu?
Evet, belki de hiç olmadığı kadar.
Toplum artık büyük yapılar yerine, “ben buradayım” diyen bireylere yöneliyor. Belki bu iyi, belki değil; ama kesin olan bir şey var:
Yeni dünyanın güven haritası, bir ülkenin kaderinden çok, bir insanın samimiyetine tutunuyor.
Belki de asıl mesele kime güvendiğimiz değil; güvenme ihtiyacımızı nereye bıraktığımız.