Bazı buluşmalar vardır, sadece iki insanın değil, bir ülkenin kaderine de dokunur. Mustafa Kemal ve Latife Hanım’ın yolu İzmir’in kurtuluş günlerinde kesiştiğinde, bu buluşma hem şahsi hem tarihî bir sayfa açtı. O günlerin İzmir’inde, harp yorgunu bir ülke yeniden doğarken, iki zeki, güçlü ve iddialı insan birbirini bulmuştu.
Latife Hanım, alışılmış Osmanlı hanımefendisi kalıbına sığmayan, Paris’te hukuk okumuş, yabancı dilleri bilen, özgüveni yüksek bir kadındı. Mustafa Kemal’in yanında sadece bir eş değil, aynı zamanda yeni Cumhuriyet’in kadın yüzü olma iddiasındaydı. Çankaya Köşkü’nde başlayan bu birliktelik, basının da gözdesi oldu. Halk onları bir çift olarak görmeye alışmaya çalışıyor, “yeni hayat” denilen şeyin neye benzeyeceğini adeta bu evlilik üzerinden anlamaya çalışıyordu.
Aşkları hızlı başlamıştı. İzmir’den Ankara’ya uzanan yolda, Mustafa Kemal’in mücadeleci ruhuyla Latife Hanım’ın entelektüel dünyası birbirine değmişti. Ama bir o kadar da farklıydılar. Mustafa Kemal, sert disiplinin ve yalnız kararların adamıydı. Latife Hanım ise tartışmaktan, fikrini savunmaktan çekinmeyen, hayatı eşitçe paylaşmak isteyen bir karakterdi. Bu iki güçlü irade, aynı çatı altında bazen aşka, bazen çatışmaya dönüştü.
Evlilik, 1923’te Cumhuriyet ilanına tanıklık etti; Köşk’teki sofralar, konuklar, protokol ve modernleşme tartışmalarıyla dolu günler yaşandı. Latife Hanım, misafirleri karşılayan, masada fikirlerini cesurca dile getiren bir ev sahibesi oldu. Ama zamanla, ülke meselelerinin ağırlığı, Mustafa Kemal’in bitmeyen çalışma temposu ve iki tarafın da taviz vermeyen yapısı, aradaki bağın iplerini inceltti.
1925’in o soğuk kışında, evlilikleri aniden bitti. Resmî bir açıklama yapılmadı, geriye sadece fotoğraflar, kısa haberler ve birbirinden bağımsız iki hayat kaldı. Mustafa Kemal bir daha evlenmedi, Latife Hanım ise kendini tamamen gölgelerin ardına çekti; öyle ki, ondan geriye kalanlar birkaç satır hatırat ve sessiz bir yalnızlık oldu.
Bu aşk, ne destansı bir mutlu sona ne de tamamen bir trajediye sığar. Belki de en doğrusu, Latife ve Mustafa Kemal’i, Cumhuriyet’in ilk günlerindeki umutla, gururla ve biraz da hüzünle hatırlamaktır. Çünkü bazı birliktelikler, yalnızca iki kalbin değil, bir milletin değişim hikâyesinin de parçasıdır.
Kişisel Not: İki güçlü yürek, iki yüksek irade… Ve bazen, en parlak aşklar bile egoların çatışmasına yenik düşer.