Ünlü genetikçi ve yaşlanma araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. David Sinclair, günlük yaşamda fark edilmeden maruz kalınan birçok unsurun DNA hasarına yol açtığını belirtiyor. Sinclair’e göre özellikle çift sarmallı DNA kırıkları, yaşlanma sürecini hızlandıran en etkili biyolojik faktörler arasında yer alıyor.
Araştırmalarda, genetik olarak kardeş olan iki fare üzerinde yapılan deneylerde, daha fazla DNA kırığı yaşayan farenin yaklaşık üç kat daha yaşlı göründüğü gözlemlendi. Bu bulgu, DNA hasarı ile biyolojik yaşlanma arasındaki güçlü ilişkiyi bir kez daha ortaya koydu.
Güneş ve Solaryum En Büyük Riskler Arasında
Uzmanlara göre güneşten ya da solaryumdan gelen UV radyasyonu, DNA’da kırılmalara ve mutasyonlara yol açabiliyor. Bu durum yalnızca cilt kanseri riskini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda yaşlanmayı hızlandıran epigenetik bozulmalara neden olabiliyor.
Izgara ve İşlenmiş Gıdalar DNA’ya Zarar Verebilir
Kömürleşmiş etler ve yüksek ısıda pişirilen ızgara yiyeceklerde bulunan HCA ve PAH gibi maddelerin DNA hasarına yol açtığı belirtiliyor. Ayrıca işlenmiş etlerdeki nitrozaminler ile kızarmış yiyeceklerde oluşan akrilamid, hücrelerde oksidatif stres oluşturarak DNA’ya zarar verebiliyor.
Ağır Metaller ve Pestisitlere Dikkat
Arsenik, kadmiyum, kurşun ve cıva gibi ağır metallerin, DNA onarım mekanizmalarını bozarak hücrelerde kalıcı hasarlara neden olabildiği ifade ediliyor. Özellikle ton balığı, kılıç balığı ve uskumru gibi balıklar cıva açısından riskli gıdalar arasında gösteriliyor. Bazı pestisit ve herbisitlerin de DNA hasarını tetikleyebileceği vurgulanıyor.
Plastik Kaynaklı Kimyasallar da Risk Taşıyor
Endokrin bozucu olarak bilinen BPA ve fitalatlar, vücutta oksidatif stres oluşturarak DNA hasarına zemin hazırlıyor. Uzmanlar, bu tür kimyasallara maruziyetin azaltılması gerektiğine dikkat çekiyor.
Uzmanlardan Uyarı: Maruziyet Azaltılmalı
Bilim insanları, DNA hasarını tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını ancak güneşten korunma, sağlıklı beslenme, işlenmiş gıdalardan uzak durma ve kimyasal maruziyeti azaltma gibi önlemlerle riskin önemli ölçüde düşürülebileceğini belirtiyor.





