Ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmeyen Ankara Kalesi, MÖ 5. yüzyıla uzanan tarihiyle Galatlardan Romalılara, Bizans’tan Selçuklu ve Osmanlı’ya kadar pek çok uygarlığın izini taşıyor. Defalarca yıkılıp yeniden yapılan kale, bugün hala Ankara’nın en görkemli simgelerinden biri olarak ayakta duruyor. İşte, Ankara Kalesi'nin bilinmeyen tarihi...
Ankara’nın üzerinde yükselen sessiz tanık
Altındağ ilçesinde yer alan Ankara Kalesi, dışarıdan bakıldığında olduğundan daha küçük gibi görünse de, gerçekte oldukça geniş bir alana yayılıyor. Yerden 110 metre yükseklikteki bir tepe üzerine kurulu olan kale, hem savunma hem de yönetim merkezi olarak yüzyıllar boyunca stratejik bir rol üstlendi. Günümüzde festivallere ev sahipliği yapan kale, geçmişte ise istilaların ve savaşların merkezindeydi.
Galatlardan Roma’ya: İlk izler
Kalenin kesin inşa tarihi bilinmemekle birlikte, MÖ 5. yüzyıl başlarında Galatların Ankara’ya yerleştiği dönemde kalenin var olduğu biliniyor. MÖ 2. yüzyılın başında Romalıların Galatya’yı işgal etmesiyle birlikte kent büyüdü ve kale surlarının dışına taştı. Bu dönem, Ankara Kalesi’nin yalnızca askeri değil, kentsel gelişimin de merkezinde yer aldığını gösteriyor.
Roma İmparatoru Caracalla, MS 217 yılında kale surlarını onartarak yapının savunma gücünü artırdı. Ancak MS 222–260 yılları arasında İmparator Alexander Severus’un Perslere yenilmesiyle kale kısmen tahrip edildi.
Bizans Döneminde Yeniden Doğuş
7. yüzyılın ikinci yarısından sonra Bizanslılar kaleyi yeniden onarmaya başladı. İmparator II. Justinianos, MS 668 yılında dış kaleyi yaptırırken; İmparator III. Leon, 740 yılında kale duvarlarını onarttı ve iç kale surlarını yükseltti.
Bu onarımlar bununla da sınırlı kalmadı. İmparator I. Nikiforos 805’te, İmparator I. Basileios ise 869’da kaleyi tekrar elden geçirerek savunma sistemini güçlendirdi. Ankara Kalesi bu dönemde Bizans’ın Anadolu’daki önemli savunma noktalarından biri haline geldi.
Selçuklu ve Haçlı mücadelesi
1073 yılında kale Selçuklu Hanedanı’nın eline geçti. Ancak 1101’de Haçlılar tarafından ele geçirilen kale, 1227 yılında yeniden Selçuklu hakimiyetine girdi.
Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad kaleyi yeniden onarttı; II. İzzeddin Keykavus ise 1249 yılında kaleye yeni eklemeler yaptırdı. Bugün iç kalede ve duvarlarda görülen bazı yazıtlar, Selçuklu döneminin izlerini hala taşımaktadır.
Osmanlı döneminde genişleyen surlar
Osmanlı döneminde Ankara Kalesi, stratejik önemini büyük ölçüde korudu. 1832 yılında Kavalalı İbrahim Paşa tarafından yapılan onarımlarla dış surlar genişletildi. Bu müdahale, kalenin bugünkü genel görünümünün şekillenmesinde önemli rol oynadı.
Taşlara gizlenmiş mimari sırlar
Ankara Kalesi, iç kale ve dış kale olmak üzere iki ana bölümden oluşur. Dış kale eski Ankara şehrini çevrelerken iç kale yaklaşık 43 bin metrekarelik bir alanı kaplar. Dış kalede 20’ye yakın kule bulunur. İç kalenin ise 14–16 metre yüksekliğinde duvarları ve çoğu beş köşeli 42 kulesi vardır.
Kuzey-güney doğrultusunda yaklaşık 350 metre, doğu-batı doğrultusunda ise 180 metre uzanan surlar, farklı dönemlerin mimari tekniklerini bir arada barındırır. Özellikle 8. ve 9. yüzyıllarda yapılan hızlı onarımlarda, yıkılmış Roma anıtlarından kalan mermer bloklar, sütun başlıkları ve su yolları kullanılmıştır.
Akkale: Kalenin zirvesi
İç kalenin güneydoğu köşesinde yer alan Akkale, yapının en yüksek noktasıdır. Dört katlı olan iç kale, Ankara taşı ve toplama taşlarla inşa edilmiştir. İç kalenin dış kapı ve hisar kapısı olmak üzere iki büyük kapısı bulunur. Kapılardan birinde İlhanlılara ait bir kitabe yer alırken kuzeybatı bölümünde Selçuklu Hanedanı’nı işaret eden yazılar dikkat çeker.
Geçmişten günümüze ayakta kalan miras
Duvarların alt bölümleri mermer ve bazalt taşlardan yapılırken üst bölümlerde tuğla kullanılmıştır. Zamanla bazı bölümler zarar görmüş olsa da iç kale büyük ölçüde bozulmadan günümüze ulaşmıştır. Kale yapısında görülen heykel parçaları, lahitler ve sütun başlıkları, Ankara Kalesi’nin adeta geçmiş uygarlıkların taşlardan oluşan bir mozaiği olduğunu ortaya koyar.
Ankara Kalesi yalnızca bir savunma yapısı değil; binlerce yıllık Ankara tarihinin sessiz anlatıcısıdır. Her taşında farklı bir uygarlığın izi bulunan bu kale, bugün de başkentin en güçlü simgelerinden biri olmaya devem ediyor.








