Toplantıda konuşan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, “Küresel sistemdeki gelişmeler her ülkenin olduğu gibi Türkiye'nin de büyüme modelini, toplumsal uyumunu, kurumların yeniden düşünmesini gerektiriyor. Dünyada neler olup bittiğini yalnızca anlamaya değil, bu çalkantılı dönemde ülkemizin nasıl daha güçlü ve müreffeh olacağını da konuşmaya ihtiyacımız var. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana küresel sistemin tasarımında en etkili aktör olan ABD'de yaşanan gelişmeler tüm küresel sistemi etkiliyor. Bildiğimiz dünya kökten değişiyor. ABD'nin uygulayacağını duyurduğu gümrük vergileri son 80 yılın en yüksek düzeyine işaret ediyor” diye konuştu.

Toplantının açılış konuşmalarını TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan gerçekleştirdi.

Toplantının ‘Rekabetçiliğin Yeni Küresel Dinamikleri, Avrupa Birliği ve Türkiye’ başlıklı bölümünde, IE Universidad Instituto de Empresa Üniversitesi Siyaset, Ekonomi ve Küresel İlişkiler Fakültesi Dekanı ve Jacques Delors Enstitüsü Başkanı Enrico Letta çevrimiçi bir konuşma gerçekleştirdi.

Letta, Türkiye-AB ilişkileri çerçevesinde rekabetçilik, dijital dönüşüm ve sürdürülebilirlik konularına vurgu yaptı. Bu oturumda, Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu Business Europe’un Genel Direktörü Markus J. Beyrer de konuk konuşmacı olarak katıldı.

Oturuma TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Can Yücaoğlu başkanlık etti. Günün ikinci paneli ise ‘Jeopolitik Gelişmeler ve Türkiye’ başlığıyla gerçekleşti. Panelde, Özyeğin Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Evren Balta ve Büyükelçi (E) Selim Kuneralp, küresel siyasi dengeler ve Türkiye’nin dış politika stratejilerini konuşuldu.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, “Küresel sistemdeki gelişmeler her ülkenin olduğu gibi Türkiye'nin de büyüme modelini, toplumsal uyumunu, kurumların yeniden düşünmesini gerektiriyor. Dünyada neler olup bittiğini yalnızca anlamaya değil, bu çalkantılı dönemde ülkemizin nasıl daha güçlü ve müreffeh olacağını da konuşmaya ihtiyacımız var. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana küresel sistemin tasarımında en etkili aktör olan ABD'de yaşanan gelişmeler tüm küresel sistemi etkiliyor. Bildiğimiz dünya kökten değişiyor. ABD'nin uygulayacağını duyurduğu gümrük vergileri son 80 yılın en yüksek düzeyine işaret ediyor. Gümrük vergilerindeki artış sonrasında nasıl bir küresel ticaret düzeninin ortaya çıkacağı, uzun yıllar içinde netleşecek. Bu geçen süre içinde dünyada belirsizlik hüküm sürecek. Nitekim dünya belirsizlik endeksleri tavan yapmış durumda. Ülkeler ihracat stratejisini, karşılıklı ticaret ilişkilerini, üretim zincirini, finansal ilişkilerini yeniden şekillendirmek zorunda kalacak. Hiçbir ülke bu değişimin dışında kalmayacak. Ticaret ilişkilerindeki bu yeniden yapılanma belli bir süredir konuşmakta olduğumuz diğer derin değişim dinamiklerinin üzerine ekleniyor. Uzun bir süredir yeşil ekonominin yeni teknolojilerin yapay zeka devriminin ve demografik dönüşümün ekonomik yapı üzerindeki kuvvetli etkilerini gözlemliyordu. Bu etkilerin üzerine şimdi jeopolitik kaymalar popülizmin güçlenmesi, uluslararası sistemin işleyişinde değerlerin yerini pazarlıkçı bir ilişki biçiminin almaya başlaması yer alıyor. Birleşmiş Milletler, NATO, Dünya Ticaret Örgütü gibi olağanüstü kurumların etkinliğinde zayıflama, uluslararası güvenlikte artan riskler ekleniyor. Ukrayna Savaşı ve Gazze'de yaşanan insanlık dramı bunun en somut örnekleri” diye konuştu.

Turan, “Uluslararası sistemde istikrar sağlayan ülkelerin kuralların ve kurumların zayıflaması ülkeleri eskiden sahip olduklarından yoksun bırakıyor. Küresel sistemdeki değişimler her zaman küresel güç dengelerinde değişimle meydana gelir. Bu süreçlerde yerleşik güçlerin zayıflaması, yeni güçlerin merkezi bir konuma evrilmesi sıkça görülür. Hem risklerin hem fırsatların dramatik biçimde artıyor olması ülkelerin uygulayacakları stratejiler konusunda çok önemli olmasını gerektiriyor. Değişimin barındırdığı riskler karşısında önlem almayı gündeme getiren, değişimin yol açabileceği fırsatları değerlendirmek için yapılması gerekenleri sistemli ve bütünsel bir şekilde ele alan veri temelli ve geniş kapsamlı istişareye dayalı yöntemlerle formüle eden merkezlerin başında AB geliyor. AB'nin yeni yapılanma sürecini dikkatle takip etmemiz gerekiyor. Gayrisafi yurt içi hasıladaki yıllık bazda yüzde 2’lik büyümeye karşılık imalat sanayi yüzde 2,4 küçüldü. Sanayideki performans zayıflığı sadece bu son çeyreğin meselesi değil. Bir süredir büyümeyi, sanayi üretimi dışındaki faaliyetler sürüklüyor. 2022’den bu yana gayrisafi yurt içi hasıla yüzde 4,5 büyürken, sanayi yüzde 1,1 tarım ise yüzde 1 büyüdü. Hiç şüphesiz Türkiye gibi büyük bir ekonomi için sanayisiz bir büyüme modeli elbette düşünülemez. Üretimin günün teknolojisini yakalayarak güçlenmesini mutlaka sağlamak gerekiyor. Burada nitelikli insan kaynağı da kritik rol oynuyor. Ayrıca kadınların istihdama katılımının sağlayacağı potansiyeli de unutmamamız gerekiyor” dedi.

Turan, “Ekonomi sadece para politikasından ibaret değildir. Para politikalarıyla elde edilebilecek kazanımlar gerekli fakat yeterli değil. Ekonomimizi daha rekabetçi kılacak yapısal dönüşümleri de hayata geçirmeliyiz. Enflasyonla mücadele devam ederken reel sektörün sıkıntılarını aşma ve hane halkı refahını güçlendirme yollarında bulmak önemli. Fiyat istikrarını sağlarken sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme sürecini başlatmak teknolojik değişim trenini yakalamak rekabet gücünü arttırmak ve refah artışını tabana yaymak zor olsa da gerçekleştirilebilir hedefler. Bu kapsamda 26 Haziran'da TÜSİAD maliyet bazlı rekabet gücü endeksini yayınlamaya başlayacağız. Bu veri sayesinde küresel rekabetçilikteki durumumuzu daha iyi analiz etme fırsatımız olacak” ifadesinde bulundu.

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras da “Dünyadaki ekonomik gelişmelere baktığımızda Türkiye'nin ekonomik dalgalanmalar yaşamadığı takdirde daha az etkileneceğini ve olumlu yönde ayrışabileceğini öngörebiliriz. Gümrük tarifesi savaşlarının etkisi düşük seyreden petrol ve doğal gaz fiyatları, yenilebilir enerji kaynaklarının artan kullanımı ve makul emtia fiyatları olumlu ayrışmamızın ana faktörleri olarak sıralanabilir. Ancak en önemli ekonomik sorunumuzun yüksek enflasyon olduğunu unutmamalıyız. Enflasyonda 2024 sonunda dünyada 7’nci sıradayız. 2025 Mayıs ayı itibariyle enflasyon TÜİK verilerine göre yüzde 35.4. Savaşan Ukrayna'da enflasyon yüzde 15, Rusya'da yüzde 10 civarında. Fiyat istikrarı ekonomimizin en önemli sorunu. Bunu mutlaka çözmeliyiz. Enflasyonla özel sektör ve kamu olarak birlikte mücadele etmek zorundayız. Mümkün olan en kısa zamanda enflasyonu düşüp tek hanelere indirmeliyiz. 2023 yılının ortasından beri enflasyonda yumuşak inişi tercih eden zamana yayılmış para politikası ağırlıklı bir ekonomik program uyguluyoruz. Reel faizde kuru kontrol eden, makro ihtiyati tedbir denilen, ağırlıklı olarak kredi büyümelerini kontrol altında tutarak talebi frenleyen bu yaklaşım enflasyonda bir düşüş trendi yakaladı. Ayrıca 2023 Mayıs ayında -60 milyar dolara kadar düşmüş olan swap hariç net döviz rezervleri artarak 2025 Mart ayında artı 65 milyar dolara yükseldi” dedi.

Aras, “Son dönemde yaşanan dövizdeki dalgalanmaya Merkez Bankası döviz satarak karşılık verdi. Ayrıca faiz yükselterek döviz rezervlerindeki ciddi elemeyi durdurdu. Hatta artışa geçirdi. Yükselen reel faiz ekonomik büyümeyi olumsuz etkilerken enflasyonu düşürme yönünde olumlu katkı verebilir. Düşen enflasyonla faizler de düşecektir. Bu sürecin uzamasının sanayici açısından önemli bir yük oluşturduğu açıktır. Türkiye'nin dış borç sürdürebilirlik problemi yoktur. 2024 yıl sonu itibariyle kamu borcunun gayrisafi milli hasılaya oranı yüzde 19, özel sektör dahil tüm dış borcumuzun gayrisafi milli hasıla oranı yüzde 39 ile makul düzeydedir. Bu nedenledir ki bankacılık kesimi ve özel sektör dış borç bulmakta zorlanmamaktır. Sorun kaynakların verimsiz kullanımında ve harcamalardadır. Önümüzdeki dönemde uygulanan ekonomik programı güçlendirerek devam etmeliyiz. Sıkı para politikası yanı sıra daha etkili bir mali politika uygulamalıyız. Adil vergilendirme ve etkili tasarruf politikası yanı sıra kaynakların verimli kullanılması bütçede faiz işi fazla verilmesini sağlayacak ve enflasyonun inmesine yardımcı olacaktır. Enflasyonun olumsuz etkisini özel sektörün finansal performansında da görmekteyiz” açıklamasında bulundu.

Aras sözlerine şöyle devam etti:

Coca-Cola'ya rekabet soruşturması
Coca-Cola'ya rekabet soruşturması
İçeriği Görüntüle

“İstanbul Sanayi Odası'nın 2024 yılına ait ilk 500 listesi yakın tarihte açıklandı. Listeye baktığımızda 152 şirketin zarar açıkladığını görüyoruz. Bu geçen yıl 96’ydı. Temel neden yüksek enflasyonla artan girdi maliyetleridir. Yüksek finansman maliyetinin nedeni de yüksek enflasyondur. Kaynakların verimsiz kullanımını ekonomimizin başlıca sorunlarından biridir. Kamuda olduğu gibi özel sektörde de mevcuttur. Literatürde zombi şirketler olarak bilinen sürekli zarar eden borçlarını çeviremeyen ancak bankalardan aldıkları kredilerle ayakta kalan verimsiz şirketler. Bunlar bulundukları sektörde rekabet ortamını bozmakta ve kaynakların israfına yol açmaktadır. Bu şirketler yerine bankalar kaynaklarını verimli şirketlere kullandırırsa piyasalarda fiyat mekanizması çok daha sağlıklı çalışacaktır.”

Kaynak: DHA