Bir başkenti önce fikir kurar, sonra plan; en son taş tutar. Ankara’da ilk taşlar, bir ideali taşımak için konuldu. O idealin mimarları —adı fazla anılmayan, imzası rüzgârda kalan Türk ustalar— bugün hâlâ sokak köşelerinde, meydan boşluklarında bize aynı soruyu fısıldıyor: “Nasıl bir Cumhuriyet?”
ulusun kaderinin yazıldığı odalara. Bugün “Millî Mücadele’de Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi” olarak bilinen bina, bir dönemin iradesini hâlâ taş duvarlarının içinde saklar.
Ankara Palas ise başka bir perdenin açılışıdır: 1924’te başlayan, 1928’de tamamlanan bir başkent sahnesi. Vedat Tek’le doğan, Mimar Kemalettin’in elinde olgunlaşan bu yapı, diplomatik ciddiyetle toplumsal hayatın nabzını birleştirdi. Cumhuriyet, misafirini burada karşıladı; vakarını taşın diliyle anlattı.
Arif Hikmet Koyunoğlu – Kimliğin İlk Cümleleri
Koyunoğlu’nun Etnografya Müzesi ve eski Türk Ocağı (bugün Resim ve Heykel Müzesi) yapıları, başkente bir kültür omurgası kazandırdı. Selçuklu-Osmanlı izlerini sadeleştirerek yorumladı; anıtsal ama sessiz bir anlatım kurdu. Bu yapılarda “biz kimiz?” sorusu ilk kez taşla, mermerle ve ışıkla dile geldi.
Şekip Akalın – Hızın ve İlerlemenin Mimarisi
Ankara Garı yalnızca bir istasyon değildir; Art Deco’nun yerli aksanla söylendiği bir manifestodur. 1935’te temeli atılan, 1937’de açılan bu bina, Cumhuriyet’in “zaman kazanma” arzusunu mimariye çevirdi. Henüz yirmili yaşlarının ortasında bir Türk mimarın elinden çıkmış olması, dönemin “yerli kadroya güven” anlayışını da simgeler.
Seyfi Arkan – Köşklerde Modernlik Deneyi
Çankaya yerleşkesindeki Camlı Köşk, Hariciye Köşkü ve diğer ek yapılar, Arkan’ın çizgisinde yalın ve ölçülü bir modernliğin Ankara’daki ifadesidir. Bu yapılar yalnızca konut değil, gündelik yaşama sirayet eden bir davranış biçimi önerisidir. Zarafet, işlevin sessiz ortağı olmuştur.
Burhaneddin Tamcı – Gazi İstasyonu ve Çiftlik Damarı
Atatürk Orman Çiftliği’nin kapılarından biri sayılan Gazi İstasyonu, erken dönemin sivil-kamu eşiğini kurar. 1920’lerin sonunda yükselen bu küçük ama karakterli yapı, kırsal modernizmin ilk notasıdır; rayın geçtiği yerlerde Cumhuriyet’in nefesini taşır.
Bu isimler çoğaltılabilir; ama ölçü şudur: Ankara’da iz bırakmış Türk mimarlar.
Yabancı ustalar yapım tekniğini ve sistematiği getirdiler; yerli mimarlar ise ruhu yüzeye çıkardı.
Taşın özeti kısadır:
- Koyunoğlu kimliği kurdu,
- Akalın hızı örgütledi,
- Arkan gündeliği terbiye etti,
- Tamcı kıra modernliği taşıdı.
Ve bütün bunların arasında Ankara Palas diplomasiye, Direksiyon Binası karar anlarına tanıklık ederek iki farklı cümleyi tamamladı: Biri “kabul”ün mekânı, öteki “karar”ın.
Bugün Ulus’ta bir köşe başında rüzgâr esince, bir merdiven sahanlığında ayak sesi yankılanınca, bir bekleme salonunda saatin tıkırtısı duyulunca… O sesler aslında mimarların kaleminden taşın içine sinmiş bir iradenin yankısıdır:
“Kendi kendini kuran bir şehir.”