17 Mayıs Ankara konserine hazırlanan İstanbul Arabesque Project: Sahnede birlikte ağlayıp gülebiliyorsak, o zaman işimizi doğru yapıyoruz demektir.
İstanbul Arabesque Project 2009 yılında Barbaros Akbulut tarafından kurulduğu günden beri aslında sıkı bir hayran kitlesine sahip. Grup inişler ve çıkışlar yaşadıysa da pek hatır bilmeyen bu müzik piyasasında bir şekilde kendi ağırlık merkezini oluşturdu ve yarattığı yolda emin adımlarla ilerliyor. Barbaros Akbulut’un yıllardır kurucusu olduğu ekibin artık yeni nefesleri de var. Mikrofonda genç ama güçlü bir ses olan Sinem Şener’i dinlerken; yine genç dinamik gitarlar, altyapılar, çağlamalarda ise Melih Sıtkı Ateş ismi ile karşılaşıyoruz.
Grubun genç üyeleri ve diğer çalan müzisyenler grubun tarihinden beslenirken, İstanbul Arabesque Project de bu gençlerin enerjisiyle kendine yeniden bir tarih yazıyor.
Grup geçen yıllarda ruh olarak aynı tınıları bizlere sunsa da sunanlar aslında değişti. İstanbul Arabesque Project’in yeni yapısından biraz bahsedebilir misiniz?
İstanbul Arabesque Project olarak, her zaman arabeskin özündeki duyguyu, isyanı ve samimiyeti merkezimize aldık. Bu yolculukta zaman zaman kadroda değişiklikler oldu. Müzik yaşayan bir şey; tıpkı hayat gibi değişiyor, dönüşüyor. Bu dönüşüm de bize yeni renkler, yeni soluklar kattı.
Yeni yapımızda hem sahne enerjisi hem de müzikalite anlamında çok güçlü bir uyum yakaladık. Her birimiz farklı geçmişlerden gelsek de ortak bir duyguda, arabeskin o derin hüznünde ve coşkusunda buluşuyoruz. Yorumlarımız daha da çeşitlendi; klasik arabesk parçaları rock altyapılarla yeniden yoğururken, bazen de sahnede doğaçlamaya yer vererek duyguyu anlık yaşatıyoruz. Eski ruhu koruyarak ama bugünün sesini yansıtarak yolumuza devam ediyoruz.
Bu yeni yapı, aslında bizim sahnede her an yeniden doğmamızı sağlıyor. Dinleyicinin gözünün içine bakarak, gerçekten hissettiğimizi hissettirmek istiyoruz. Çünkü arabesk bizce hâlâ çok diri bir anlatı—ve biz de onun bugünkü tercümanlarıyız.
Sektör geçmişe nazaran daha basit ulaşım yollarının kapılarını dijitalle beraber açsa da bunun handikapları da var. Hem ses olarak hem de sunum olarak dijitalleşen müzik dünyası hakkında neler düşünüyorsunuz?
Bu çok yerinde bir soru aslında; çünkü biz de bu dönüşümün tam ortasındayız.
Dijitalleşme müziği demokratikleştirdi diyebiliriz. Artık bir fikriniz varsa, bir mikrofon ve bir bilgisayarla dünyaya ulaşmanız mümkün. Bu, özellikle genç müzisyenler için büyük bir avantaj. Bizim gibi sahnede ter dökerek, zamanla olgunlaşan gruplar içinse bu dijital evren bazen hem kolaylaştırıcı hem de zorlayıcı olabiliyor.
Bir yandan şunu görüyoruz: İnsanlar artık müziğe daha çabuk ulaşıyor ama bir o kadar da çabuk tüketiyor. Şarkının duygusunun sindirilmesi, o parçanın ruhuyla bağ kurulması zorlaşıyor. Bizim müziğimiz ise biraz zaman, biraz da yaşanmışlık istiyor. Arabesk zaten doğası gereği dijital bir formata sığmaz; içinde kırık kalpler, pişmanlıklar, isyanlar vardır. Bunu sadece “dinlemek” değil, “hissetmek” gerekir.
Sunum tarafında ise dijital platformların getirdiği hız, bazen derinliği gölgeliyor. Sahnede dinleyiciye o anı bir ekran değil, doğrudan biz aktarıyoruz. O yüzden dijitalin sunduğu imkânları elbette kullanıyoruz ama özümüzden ödün vermeden, ruhu kaybetmeden yapmaya çalışıyoruz.
Yani özetle: Dijital güzel ama ruh varsa güzel. Bizim işimiz de o ruhu canlı tutmak.
Türkiye’nin her yanında hayranlarınız var ve sizleri kimisi yıllardır takip ederken kimileri ise sizinle ilk defa selamlaşıyor. Son dönemde konserleriniz nasıl geçiyor; tüm sevenlerinize ulaşabiliyor musunuz?
Bu bizim için çok kıymetli bir mesele. Her konser bizim için sadece bir sahne değil, bir buluşma anı, bir duygu paylaşımı.
Türkiye’nin dört bir yanından gelen dinleyicilerimiz var. Kimisi yıllardır şarkılarımızla büyümüş, kimisi ise yeni tanışmış ama ilk anda o bağı kurmuş. Bu çeşitlilik bizi çok heyecanlandırıyor çünkü sahnede hem nostaljiyi hem de keşfi aynı anda yaşatıyoruz. Bir yanda ilk kez arabesk dinleyen gençler, diğer yanda yılların arabesk geleneğini bilen dinleyiciler. Biz ikisine de aynı içtenlikle yaklaşıyoruz.
Son dönemde konserlerimiz çok yoğun ve coşkulu geçiyor. Gerçekten her şehirde, her salonda bizi bekleyen, bizimle birlikte şarkı söyleyen insanlarla karşılaşıyoruz. Bu çok büyük bir motivasyon. Fakat şunu da dürüstçe söyleyelim: Hâlâ ulaşamadığımız şehirler, buluşamadığımız dinleyiciler var. Bu da bizim için bir hedef, çünkü biz müziğimizi sadece büyük şehirlerde değil, her yerde paylaşmak istiyoruz.
Bize gelen mesajlardan, sosyal medyadaki yorumlardan, sahne sonrası sohbetlerden anlıyoruz ki; insanlar bu müziğe, bu duyguya ihtiyaç duyuyor. O yüzden elimizden geldiğince daha çok yere gitmeye, daha çok kalbe dokunmaya çalışıyoruz.
Sahnede birlikte ağlayıp gülebiliyorsak, o zaman işimizi doğru yapıyoruz demektir.
Artık “yeni” dünya düzeninde albümlere pek yer olmasa ve teklilerin hükümranlığında ilerleyen süreçler olsa da sizler gibi köklü gruplar ve bu grupların dinleyicileri her zaman albüm beklentisi içerisinde oluyor. Sizleri yıllardır takip eden ben de bir müzisyen ve bir gazeteci olarak bu zümreye dahilim. Yeni albüm çalışması var mı?
Çok doğru müzik dünyasında artık daha hızlı, daha anlık bir akış var. Tekliler üzerinden yürüyen bir sistem hâkim oldu. Bu da dinleyicinin beklentisini değiştiriyor gibi görünüyor ama bir yandan da bizim gibi hikâye anlatmayı seven, şarkıları birbiriyle konuşturan gruplar için albüm hâlâ çok kıymetli. Çünkü bizce bir albüm, bir dönemi, bir duyguyu, bir ruh hâlini bütünlüklü olarak yansıtmanın tek yolu. Bu nedenle biz de yeni bir albüm üzerine çalışıyoruz. Hatta sessiz sedasız değil, içten içe çok dolu bir albüm geliyor diyebiliriz. Yine arabesk temelli ama bu kez biraz daha farklı bir anlatım diliyle hem sözlerde hem sound ile yeni arayışlara girdiğimiz, ama özümüzü de koruduğumuz bir iş olacak. İçinde klasik arabesk ruhunu taşıyan ama bugünün acılarına, yalnızlıklarına, umutlarına da ses veren şarkılar olacak.
Sizleri sosyal medya üzerinden takip edenler zaten haberdarlar ve merakla da bekliyorlar ama yine de biz yakında bizi bekleyen konserlerden biraz bahsedelim mi?
Röportajın yayın tarihine bağlı olarak 17 Mayıs Ankara Nefes Bar konserimizi söyleyebiliriz. Dostlarımız diğer konserlerimizin tarih ve şehirlerine sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirler.