Sanatıyla İstanbul’u, Anadolu’yu ve Türkiye'nin insanlarını dünyaya tanıtan, dünyayı da objektifiyle Türkiye’ye taşıyan efsanevi foto muhabiri Ara Güler’in hayatı beyaz perdeye taşınıyor. "Merhaba" adıyla izleyiciyle buluşmaya hazırlanan film, Türkiye ve Ermenistan arasında çekilen ilk ortak uzun metrajlı yapım olma özelliği taşıyor.
İki ülke arasında kültürel diyalog ve dostluğu sinema aracılığıyla geliştirmeyi hedefleyen yapım, bu yıl 78'incisi düzenlenen 2025 Cannes Film Festivali kapsamında "Marche du Film" bölümünde uluslararası tanıtımını gerçekleştirecek.
Film, Türkiye’den Kara Kedi Film ve Ermenistan’dan Luys Media’nın ortaklığıyla hayata geçirilirken, Ermeni yapım ortakları arasında Anso Film ile yapımcılar Ani Galstyan ve Hovhannes Galstyan yer alıyor.
Yönetmenliğini ve senaristliğini Ela Alyamaç ve Aren Perdeci’nin üstlendiği yapım, Ara Güler’in hayattayken verdiği izinle ve yönlendirmeleriyle geliştirildi. Senaryo çalışmaları, Doğuş Grubu bünyesindeki Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi’nde detaylı arşiv taramalarıyla desteklendi.
ARA GÜLER KİMDİR?
O, fotoğraflarıyla İstanbul’u ölümsüzleştirdi. Anadolu’yu belgeledi, Türkiye’nin yüzünü dünyaya gösterdi. Şimdi sıra onun hayatında: Ara Güler, bu kez kameranın önünde.
Türk fotoğrafçılığının efsane ismi Ara Güler, arkasında görsel bir tarih bırakarak 90 yaşında hayatını kaybetti. "İstanbul’un Gözü" olarak anılan Güler, yalnızca Türkiye’de değil, dünya çapında da foto muhabirliği alanında iz bıraktı.
1928 yılında İstanbul’da doğan Güler, fotoğrafçılıkla çocuk yaşlarda babasının aldığı bir makineyle tanıştı. Meslek hayatına 1950 yılında "Yeni İstanbul" gazetesinde başlayan usta sanatçı, kısa sürede "Hayat Dergisi"nde fotoğraf şefi olarak görev aldı. 1958’de "Time-Life", "Paris Match" ve "Der Stern" gibi önde gelen uluslararası yayınlarla çalışmaya başlayan Güler, 1961 yılında ünlü fotoğraf ajansı Magnum’a katıldı.
Ara Güler, Salvador Dalí, Pablo Picasso, Winston Churchill ve Indira Gandhi gibi dünya liderleri ve sanatçılarıyla yaptığı röportajlar ve portre çekimleriyle de dikkat çekti. Ancak onun esas ünü, İstanbul’un insanlarını ve sokak yaşamını ustalıkla yansıttığı siyah-beyaz kareleriyle geldi. Fotoğrafa “sanat” değil, “belge” gözüyle bakan Güler, kendisini her zaman “foto muhabiri” olarak tanımladı.
1958 yılında tesadüfen Afrodisias Antik Kenti’ni keşfeden Güler, bu önemli tarihi bölgenin dünya çapında tanınmasına da katkı sağladı. Çektiği fotoğraflar, UNESCO başta olmak üzere birçok kurumun dikkatini bölgeye çekti.
Güler’in eserleri Paris Ulusal Kitaplığı, George Eastman Müzesi ve Köln Ludwig Müzesi gibi prestijli koleksiyonlarda yer aldı. “Mimar Sinan”, “Eski İstanbul Anıları”, “Yitirilmiş Renkler” ve “Bir Devir Böyle Geçti” gibi birçok önemli fotoğraf kitabına imza attı.