Tarih 29 Ekim 1923’tü…
Savaşlardan, yoksulluktan ve yokluk içinden gelen bir millet, kendi kaderini kendi elleriyle yazdı. Yüzyıllar boyunca imparatorlukların gölgesinde yaşayan Anadolu halkı, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek yeni bir sayfa açtı.
Kurtuluş Savaşı’nın ardından Ankara’da yükselen umut, 29 Ekim günü “Türkiye Cumhuriyeti” adıyla ete kemiğe büründü. Bu, yalnızca bir yönetim biçimi değişikliği değil; bir halkın özgürlüğe, eşitliğe ve bağımsızlığa attığı en büyük adımdı.
“Yaşasın Cumhuriyet!”
Atatürk ve arkadaşlarının Meclis kürsüsünden duyurduğu bu karar, Anadolu’nun dört bir yanında sevinç gözyaşlarıyla karşılandı. Artık saltanatın yerini halkın iradesi almıştı. Kadınlar, çocuklar, işçiler, köylüler… Herkesin sesinin duyulacağı bir Türkiye’nin temelleri atılmıştı.
Bugün 102 yıl sonra, Cumhuriyet hala o ilk günkü heyecanla kutlanıyor. Çünkü Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değil; aynı zamanda bir düşünce, bir yaşam biçimi, bir umuttur.
Atatürk’ün “Benim en büyük eserim” dediği Cumhuriyet, geçmişten geleceğe uzanan bir bayrak gibi dalgalanıyor. Her 29 Ekim’de bu ülkenin sokaklarında, meydanlarında ve yüreklerinde aynı inanç yankılanıyor: