Rojin… Yirmili yaşlarının başında hayalleriyle birlikte kayboldu Van’da. Günlerce arandı, adı duvarlara yazıldı, sosyal medyada paylaşıldı. On sekiz gün sonra Van Gölü’nün kıyısı, bir sırrı geri verdi. Adli raporlar, ölümün nedenine dair kesin bir şey söyleyemedi; bu ülkede genç bir kadının kaybolması, bulunması, ardından gelen sessizlik hep aynı hikayeyi fısıldamıyor mu?
Kadın olmak; bir mücadele, bazen de bir vedadır.
Rojin’in ardından konuşmayan şehir, aslında hepimizin aynasıdır. Çünkü kimi ölümler sadece bir kişinin değil, bir toplumun vicdanının sustuğu anlardır.
Ben, yirmili yaşların tam ortasındayım. Bu yaşlar, insanın kendini aradığı, mezuniyetin eşiğinde belirsizlikle tanıştığı, iş arayışlarıyla, sosyal kaygılarla, ilişkilerle boğuştuğu bir dönemdir. Kendimden biliyorum. Ne zaman dostlarla bir araya gelsek, sohbetin bir yerinde hep aynı konuya geliriz: kaygılarımıza. Hayat kaygılarımız, gelecek endişemiz, var olma çabamız… Aslında yirmili yaşların normali tam da budur; bir yanımız umutla doluyken diğer yanımız sürekli sorgular: “Ben kimim, ne olacağım, nereye gidiyorum?”
Ama bazen, tam da bu sorguların ortasında, hayallerine adım atamadan, gençliğinin baharında hayattan koparılanlar geliyor aklıma. O zaman içimde bir sızı beliriyor. Çünkü onlar bizdendi; aynı yaşlarda, aynı kaygılarda, aynı umutlarla. Biz hala nefes alabiliyor, bir şekilde yaşamın içinde kalabiliyoruz. Bazen “çok şükür hala buradayım” diyorum kendi kendime. Ama sonra bir sessizlik çöküyor içime.
Ne malum?…
Sana, bana, bize… Daha yolun en başındayken bir şey olmayacağının garantisi var mı?
Hayat, bazen bir anlık sessizlikte, küçük bir yanlışta ya da tesadüfün gölgesinde insanı usulca alıp götürmüyor mu?
Ve işte o zaman, Rojin geliyor aklıma…
Bir sabah uyanamadı belki, belki de dönmeyi başaramadı. Kim bilir, hangi hayalini erteliyordu o gün, hangi sözü yarım kalmıştı?
Biz koşuştururken, o gölün sessizliğinde bir gençliğin hikayesi yankılanıyordu, yankılanıyor.
Rojin artık bir isim değil sadece; yarım kalmış hayallerin, susturulmuş umutların, görülmeyen korkuların sembolü.
Her su damlasında, her sessizlikte bir hatırlatma var sanki: Yaşayabiliyorsan, unutma! Birileri yarım kaldı.