Türkiye'de kentleşme dinamikleri 20. yüzyılın ortasında hızlanmıştır. Bu bağlamda 1950-1980 arası kırsal yapıda yaşanan değişmeler ve kentlerde iş bulma umudu, yoğun bir iç göç dinamiğini ortaya çıkarmıştır. Özellikle tarımda hızlanan makineleşmenin topraksız ve az topraklı köylülerin kırsalda tutunmalarını güçleştirdiğini belirtmek gerekir. 1980'den 2000'li yıllara doğru Türkiye'de gittikçe egemen ekonomi politik hâline gelen neoliberal politikalar, kırsaldaki çözülmeyi daha da hızlandırmıştır. Nitekim 1980'de nüfusun yarıdan fazlası kırsalda (köy ve kasabalarda) yaşarken, günümüzde bu oran %20 'nin altına düşmüştür (Kaya ve Gülersoy, 2023). Söz konusu değişim büyük kentlerin nüfuslarının daha da artmasını getirirken, diğer kentler de yoğun bir göçe sahne olmuştur. Kaya'nın bir zamanlar tarımın (tütünün) yoğun bir faaliyet alanı olduğu Adıyaman çalışmasının bulguları dikkat çekicidir. 1980'de 53.219 kişi olan Adıyaman merkez nüfusu, 2012'de 217.463 kişi olmuştur. Bu süreçte 1990'larda tütün ekimine kota konulması, binlerce üreticinin göç etmesine neden olmuştur. Söz konusu göçe kent merkezinde yoğun bir konut yapılaşması gerçekleşmiştir (Kaya, 2014). Bu durumun Türkiye'nin diğer kentlerinde de yaşandığını belirtmek gerekir. Dolayısıyla kentleşme ve konuta olan talep, kentin çevresi ve ekolojisi üzerinde belirleyici olmuştur. Bu kısımda 2000'li yıllarda daha da öne çıkan kentsel dönüşüm ve yoğun konut yapılaşmasının çevreye yansımaları ana hatlarıyla irdelenecektir. Özellikle plansız ve hızlı kentleşmenin sonucu olarak yoksulların yaşadığı eski ve çöküntü hâline gelmiş konut alanlarının dönüşümünün kaçınılmazlığına vurgu yapılırken, dönüşüm sürecinin çevresel etkilerine dikkat çekilmesi oldukça kritiktir. Ayrıca sadece bu dönüşüm süreci değil, kentlerde öne çıkan diğer yapılaşma pratikleri de kentin peyzajını, siluetini etkilemekte ve de görüntü kirliliğine de neden olmaktadır ve hızlı kentleşmeye bağlı olarak, Adıyaman 1980'lerde neoliberal ekonomik politikalara paralel olarak kentsel arsa piyasasından beklentiler kenti şekillendiren temel güç olmuştur. Özellikle metropoliten kentlerde bir taraftan merkezde yoğunluk artarken bir taraftan da kent çeperlerinde yoğun kentsel genişlemeler ortaya çıkmıştır. Büyük inşaat firmalarının konuta yatırım yapmaya başlamasıyla kentlerin merkez mahallelerinde yer alan gecekondu alanları ile yıpranmış konut alanları kentsel dönüşüme konu olmaya başlamıştır. Türkiye'de ilk kentsel dönüşüm projesi Örnekleri Ankara'da uygulanmıştır. 1989 yerel seçimlerinin ardından, yeni Ankara Büyükşehir Belediyesi ve İlçe Belediyeleri, şehrin çeşitli mahalleleri için kentsel dönüşüm projeleri hazırlamıştır. Dikmen Vadisi Konut ve Çevre Geliştirme Projesi, Portakal Çiçeği Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesi, Gecekondudan Çağdaş Konuta Dönüşüm (GEÇAK) Projesi bu açıdan önemli projelerdir. Üç proje alanı kentin güneydoğusunda, üst-orta ve yüksek gelirli grupların yerleşim bölgelerinin yanında yer almaktadır. Dikmen Vadisi Konut ve Çevre Geliştirme Projesi ile DVP ve GEÇAK projesinde gecekondu sahipleri, proje alanlarında daha iyi yaşam koşullarına sahip apartmanlara taşınmışlardır. Projeler biter bitmez alandaki konutların değerinin ve yeni gelişmiş bir alandan yaşam maliyetlerinin artması gecekondu sakinlerinin proje alanlarında edindikleri dairelerini satarak veya kiralayarak orta veya düşük gelirli grupların yaşadığı konut alanlarına taşınmasına, diğer bir deyişle yerlerinden edilmesine yol açmıştır. Bunun yanı Sıra Portakal Çiçeği Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesinde projenin başlangıç aşamasında tüm gecekondu sakinlerine proje alanı dışında ve alana yaklaşık 30 km uzakta bir konut alanında yerleşme imkânı verilmesi öngörülmüş ve bu nüfus zorunlu olarak yerinden edilmiştir. Bunların yanı sıra dönüşüm alanlarında yaşayan kiracıların dikkate alınmaması da kiracıların şehrin başka mahallelerine, bazen de diğer gecekondu alanlarına taşınmasıyla sonuçlanmıştır. Bu süreçler sonunda gecekonduda yaşayan nüfus kent içerisinde yer değiştirmek durumunda kalmış ve kimi zaman da henüz dönüşmemiş gecekondu alanlarında yer seçmişlerdir (Uzun, 2023). Türkiye'de inşaata dayalı ekonomik büyüme modelinin öne çıktığı 2010'lu yıllarda, Ankara dışında İstanbul'da da dar gelirli insanların yaşadığı alanlarda kentsel dönüşüm projeleri hayata geçirilmiştir. Bu projeler kentsel seçkinleştirme (soylulaştırma) ve çoğunlukla da yoksulların yerinden edilme durumunu ortaya çıkarmıştır (Türkün, 2022; Uzun, 2022; Keleş, 2022) İstanbul'da süreç içerisinde hizmetler sektöründe sayıları artan beyaz yakalıların kiralık/satılık konut talebi ve de ücretlilerin uzun vadelere dayalı olarak konut sahibi olma arayışı inşaat sektörünün öne çıkmasına kaynaklık etmiştir. Merkezi idare, TOKİ, belediyeler, müteahhitler, holdingler ve bankalar gibi bileşenlerde oluşan bir düzlemde, başta büyükşehirler olmak üzere hemen her kentte yapılaşma artmıştır. Nitekim çok bloklu ve çok katlı rezidanslar, ofisler, AVM'ler, inşaata dayalı birikim döneminin (sermayenin kentleşmesinin) yansımalarıdır. Öyle ki bu dönemde televizyonlarda/gazetelerde ünlülerin oynadığı konut reklamları sıkça görülmeye başlanmıştır. Yine bu süreçte neredeyse inşaat işine girmeyen holding kalmamıştır. Görece dünya piyasalarında ekonomik olarak kredi bolluğunun olduğu, Türkiye'de enflasyonun dizginlendiği bu ortamda, orta ve üst orta gelirli hane halkları 10-15 yıl borçlanarak ipotekli bir ev alabilecek konuma gelebilmişlerdir.
Yukarıda belirtilen dönem açısından Türkiye kentleri adeta birer şantiye alanına dönüşmüştür. Bu dönemde özellikle çok katlı ve çok sayıdaki blokların yaygınlaşması sonucu kentlerde betonlaşma artmıştır. Bu bağlamda Kartal ilçesinin kıyı alanında gerçekleşen konut projesi (Marina Kartal) ile kıyı alanı gökdelen semtine dönüşmüştür. Böylece kıyı alanlarının imara açılması sonucu, kentin doğal siluetini bozan ve görüntü kirliliğine neden olan yapılar yükselmiştir. Yine İstanbul'daki betonlaşma, tarihi camilerin siluetini kapatacak hâle gelmiştir. Güllü, İstanbul'daki yapılaşmaya ilişkin şu tespitleri yapmıştır. Ortalama kat yüksekliğinin en fazla olduğu ilçeler 2020 yılı itibariyle, ortalaması 10 katın üstünde olan sırasıyla Kadıköy, Güngören, Bahçelievler, Beylikdüzü v Bakırköy ilçeleridir. Bunların yanında yine ortalama katsayısı 10 kata yakın o ilçeler Şişli, Esenyurt ve Zeytinburnu ilçeleridir. Bu ilçeler İstanbul'da özellikle son yıllarda yüksek katlı binaların çok fazla tartışıldığı yerlerdir (Güllü, 2022).
Kaynak:Çevre ve Toplum Endişe de var,Umut da.
Turgut Gümüşoğlu Taner Topçu Eğitim Yayınevi
Mayıs 2024