Geçen hafta Genel Yayın Yönetmenimiz Umut Karakülah’ın her cümlesine hak verdiğimiz “Bakap’a Baka Kalmak” yazısından sonra Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin hatasını anlayıp düzeltmeye gitmesini memnuniyetle ve yine Sayın Karakülah’ın yazısından okuduk.
Gazetemizin Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin faaliyetlerini sürekli olarak haber yapan ve Ankara Halkına duyuran bir medya platformu olmasına rağmen Bakap tanıtımında yerel medya – ulusal medya ayrımcılığına uğramasına ve Sayın Mansur’un bu çok değerli projeyi sadece ulusal medyaya tanıtmasına üzülmemek mümkün değil. Değer atfederken dikkatli ve adil olamamak bir insan zafiyeti olarak belli derecelere kadar hoş görülebilir ama yöneticilerin böyle bir lüksü olmamalı. Ulusal medya imkanlarına sahip ol(a)mayan yerel medya ve temsilcileri, tanıtımı için ulusal medyadan daha fazla emek verdikleri kurumlar tarafından geri plana itilmemelidirler, neyse ki Belediyemiz hatasını hemen fark edip düzeltmiş.
Ayrımcılık hayatımızın her yerinde olup bu yanlış ama en yaygın adaletsizliğin bir gün yeryüzünden silineceğini düşünmek ise sadece hayalperestliktir. Çocukken evin içinde maruz kalıp çocuk aklıyla anlayamadığımız ayrımcılıkların benzerini, okulda en iyi arkadaşımızın sınıfın popüler öğrencisi ona ilgi gösterdiği an bizi unutuvermesi ile yaşayıp bunun bir genel geçer dünya uygulaması olduğunu fark etmemizle aşina olmaya başladığımız ayrımcılığın hayatın her zerresine sızmış bir virüs olduğunu anladığımızda etrafımızla barışıp adaletsizliği sindirmiş olsak ta ayrımcılık yanlıştır. Adil olmak esasını hele ki bizi önemsemeyen parıltılılarla yakın olabilmek amacıyla bozarsak çarpık sisteme iyice çanak tutmuş oluruz. Fakat bazen hiç ayırmamak ta en alasından ayrımcılık olabilir. Mesela Sayın Karakülah’ın yazdığı gibi Ankara Belediyesinin çalışmalarını bugüne kadar umursamamış ve yayınlamamış bir medya, sırf ulusal olduğu için, Belediyesinin her çalışmasını yayınlayan bir yerel medyanın önüne değil ardına konulmalıdır tanıtım sırasında… Sizin için uğraşan kişi, size aldırmayan kişiden daha değerli olmalıdır ama kapitalizm ve onun türevleri olan neoliberalizm sinmiş sistemde size değer veren değil, marka değeri yüksek kişi daha değerlidir, Belediyemiz bu tip yanlışları yapmamalıdır.
Okullarda Türkçe geçme notu diğerlerinden ayrılarak 70’e çıkarıldı. Neden Matematik vesaire derslerden geçme notu 50 iken Türkçe 70? Bu bir ayrımcılık mı? Yerli PISA (Öğrenci Değerlendirme Programı) verilerine bakılırsa yapılması çok gerekli bir revizyon. PISA verilerinin gerçek olduğunu ise hayatın akışından net olarak görebiliyoruz. Bu verilere göre ortaöğretimde öğrencilerin yüzde 66 sının Türkçe dil bilgisi orta seviyenin altında. Çocukların yüzde 40’ı okuduğunu anlayamıyor. Kitap okumayan çocuk sınavlarda uzun ifade sorularında paragrafın yarısına gelince başını unutuyor. Oysa mesela Hollanda’da okuduğunu anlamayan çocuk oranı yüzde 8. Ellerine biraz dolu bir metin verdiğinizde anlayabilen orta öğretim öğrenci oranı yüzde 3, oysa yanı başımızdaki ülkelerde bu oran yüzde 30 un altında değil. Okumayan ve okuduğunu anlayamayan bir nesil yetiştiriyoruz. Çocukların ellerindeki tabletler ve telefonlardaki parıltılı dünyaların çekiciliği karşısında çaresiziz. Covid döneminde mücadeleyi iyice kaybettik. Zaten okumayı seven bir millet değildik, ama post Covid çağı çocukları hiçbir şey okumuyor ve haliyle Matematik sınavındaki soruyu Matematik bilmediği için değil Türkçe bilmediği için anlamayıp yapamıyor. Kitap okumayan çocuklar Türkçe öğrenemez, kendi dilini deri topu 200-250 kelime ile konuşan bir neslin iyi mühendislik veya doktorluk ya da bir pozitif bilim icra etmesi mümkün değildir zira bu yetiler yoğun okuma yıllarının ardından edinilebilir. Okumayı sevmeyen, okuduğunu anlamayan zeki bir çocuk pozitif bilimi beceremez. Türkçe geçme notunun 70 olması ayrımcılık değil, artık korkunç boyutlara gelmeye başlayan ana dilini bilmeme sorununa acil bir iyileştirme çabasıdır.
Orta öğretim öğrencileri her gün bir saat kitap okumak zorundadır. Sistem ise bu kitabı çocuklara ulaştırmak zorundadır. Kızımın okulundan bir bilgi geldi; her senekinden farklı olarak MEB kitapları sene sonunda geri toplanacakmış. Çok doğru bir adım. Kitaba ulaşamayan, anası babası “Evde bir tane kitap var, neden kitap satın alıyorsun?” diyebilen çocukları çaresiz bırakmamak için okullara kitap ulaştırmalıyız.