TAYLAN İNAN GÜLKANAT
Yerel seçimlere 2 ay kadar bir süre kalmışken siyasi partiler de bir yandan adaylarını açıklamaya devam ediyor. Partiler adaylarını belirlerken, seçmen de hangi adaya oy vereceğini belirliyor. Bu bağlamda; seçmen için oy verme sürecinde öne çıkan psikolojik faktörleri, siyasilerin seçmenle iletişim kurarken dikkat etmesi gerekenleri Psikolog Gözde Nur Şahin ile konuştuk.
“SEÇİM GÜVENLİĞİ ENDİŞESİ, SEÇMENDE OY KULLANMAMAYA SEBEBİYET VEREBİLİR”
- Seçmen ve seçim psikolojisini nasıl tanımlayabiliriz?
- Psikolog Gözde Nur Şahin: Seçmen ve seçim psikolojisi, ülkemiz yine büyük ve önemli bir seçime doğru giderken vatandaşların yaşadığı fizyolojik ve psikolojik süreçleri anlamamız adına oldukça değerli bir konu. Seçim süreci hem birey hem de toplum açısından önemli bir gündem oluşturduğundan dolayı seçim öncesi ve sonrasında oluşan psikolojik etkilerin en iyi şekilde anlaşılabilmesi için bütünsel bağlamda değerlendirilmelidir. İlk olarak seçim öncesi psikolojisine bakmak istersek, medyada artan propaganda malzemelerine, halk arasında dolanan kulaktan dolma bilgilere, ileriye dönük felaket senaryolarına, sosyal medyadaki kırpılmış veya üzerinde oynanmış video içeriklerine maruz kalmak toplumdaki belirsizlik ve güvensizlik hissini oldukça arttırıyor. Bu belirsizlikle başa çıkmak özellikle hali hazırda kaygı bozuklukları, depresyon ya da somatik rahatsızlıklar yaşayan kişiler için daha zordur. Seçim gününe bakacak olduğumuzda ne yazık ki ülkemizde son yıllarda gündeme oturan ‘seçim güvenliği’ endişesi de seçmenlerin kullandığı oyun akıbeti konusunda endişelenmesine hatta belki de oy kullanmamasına sebebiyet vermektedir. Oy sayılma ve haber kanalları aracılığıyla iletilme aşamasına geldiğimiz süreçte yanlış bilgi ve haberlerin yayılması, seçmenlerin doğru bilgiye ulaşmasını engellemekte ve dolayısıyla seçmenlerin kaygılanmasına neden olmaktadır. Bu kaygıyla başa çıkmak için, bilgi kaynaklarını çeşitlendirmek ve güvenilir kaynaklardan bilgi almak, farklı senaryoları düşünmek ve sonuçların belirsiz olabileceğini kabul etmek önemlidir. Ülkemize bakacak olursak hemen her konuda aldığımız kararlarla biraz daha duygu temelli bir toplum olduğumuzu söylemek yanlış olmayacaktır diye düşünüyorum. Bundan dolayı seçim sonuçları açıklandığında desteklediği partinin kazanamadığını görenler, oyu ile çalışmalarının boşa gittiğini düşünüp bir süre depresif duygu-durum, öfke ve umutsuzlukla beraber geleceğe yönelik yoğun endişe hissedebilirler. Bu durumun sonunda kişide uykusuzluk, iştahsızlık, enerji ve motivasyon kaybı, odaklanamama gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Bu belirtilerin iki haftadan uzun sürmesi ve kişilerin günlük rutinlerinin, işlevselliklerinin olumsuz etkilenmesi durumunda bir uzmandan destek almaları faydalı olacaktır.
“SİYASİLERİN KELİME SEÇİMLERİ VE VAATLERİ SEÇMENİN OY VERME EĞİLİMİNDE FARK YARATABİLİYOR”
- Seçmenlerin oy verme eğilimi üzerinde ne tür psikolojik etkenler rol oynuyor?
- Psikolog Gözde Nur Şahin: Seçmenlerin karar alma ve oy verme süreçleri birtakım ekonomik, demografik, psikolojik ve kültürel faktörlerin sonucu ortaya çıkmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucu ülkemizdeki oy verme eğilimlerine bakacak olursak bireyin sahip olduğu kişisel özellikler, deneyimler, gelir seviyesi, cinsiyet, yaş, kendini ait hissettiği çevre ve sosyal kimlik oy verme eğilimine etki eden önemli faktörler olarak görünüyor. Kentleşme ve sanayileşme, ekonomik gelişme ile refahın artması, halkın eğitim seviyesinin yükselmesi ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması gibi faktörler de oy verme oranının artmasına etki eden faktörlerdir. Bir önceki soruda toplumuzun daha duygusal kararlar almaya eğilimli olduğundan bahsetmiştik. Bu nedenle yapılan araştırmalar gösteriyor ki; toplumumuzla duygusal bir bağ kuran partiler seçimlerde daha başarılı olmaktadır. Partilerin propaganda araçları, seçim sürecini nasıl yürüttüğü, toplumun hangi değerlerine vurgu yaptığı, özellikle medyayı nasıl kullandığı, siyasal liderlerin kelime seçimlerinden verdiği vaatlere kadar pek çok detay seçmenlerin oy verme eğilimlerinde bir fark yaratabiliyor. Özellikle ülkemizde gündemden düşmeyen terör, ekonomi, enflasyon, işsizlik, sağlık ve eğitim alanlarında liderlerin geçmiş çalışmaları, bu konuları nasıl ele aldığı, önceki vaatlerini ne derece yerine getirdiği de seçmenler için önemli kriterler arasında görünüyor. Sonuç olarak, bireyi etkileyen bütün faktörler birey tarafından değerlendirilecek ve bu değerlendirme sonucunda seçmenin oy tercihi ve kararının hangi nitelikte olacağı ortaya çıkacaktır.
“SEÇMEN, LİDERDE KENDİNDEN BİR PARÇA GÖRMEK İSTER”
- Siyasi partiler, liderler ve adaylar seçmenle bağ kurabilmek için hangi psikolojik faktörleri dikkate almalıdır?
- Psikolog Gözde Nur Şahin: Her seçmen, bir siyasi parti liderinde kendinden bir parça görmek ister. Bireylerin kendilerine yakın psikolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik statüye sahip olan kişilerle benzer siyasal düşünce biçimine sahip olma olasılığı yüksektir. Bu da, bazı kampanyaların neden başarılı olduğunu, bazılarının ise neden başarısız olduğu açıklanırken duygusal faktörleri görmezden gelmenin mümkün olmadığını bize gösterir. Bir partinin kazanabilmesi, seçim sürecindeki psikolojik detaylarda gizlidir. Seçmenlerin oy tercihleri parti isminden çok liderin imajına göre şekillenmektedir. Siyasi lider tercihinde bireylerin değerlendirdikleri ve başarı unsuru olarak gördükleri en önemli faktör liderin sosyal sorunlara çözüm üretmede gösterdiği başarıdır. Bu başarıyı etkileyen temel unsurlar ise; liderin özellikle politik konular ve diplomatik ilişkilerde göstermiş olduğu etkinlik ile sosyal sorunlara ilişkin çözüm üretmedeki yeteneğinin birleşmesidir. Seçmenlerin oy tercihleri, liderlerin kendilerini dış dünyaya sunma biçimi ve kişisel özelliklerinden de etkilenir. Bu özellikler kişisel imajı oluşturan özelliklerdir ve beş ana kategoriden oluşmaktadır. Bunlar: görünüş, beden dili, ün, iletişim tarzı ve duruştur. Bir başka açıdan ise lider, siyasi parti benliğinin göstergesi ve partinin en önemli temsilcisi olarak görülmesinden dolayı, parti başarısında doğrudan bir etken olarak görülmektedir. Siyasi partinin imajı ise kısa dönemli değil uzun dönemli seçmen davranışlarını etkilemede rol oynar. Bir siyasal partinin kimliği belirli bir partiye verilen uzun dönemli desteğin temel belirleyicisi olma özelliğini taşımaktadır. Araştırma sonuçları göstermektedir ki siyasal parti kimliği açısından önemli görülen özelliklerin en başında partinin logosu ilk sırayı alırken; ardından partinin ismi ve partinin kullandığı renkler takip etmektedir. Bu faktör içerisinde en az önemli görülen iki özellik ise parti genel başkanının yaşı ve görüntüsü şeklinde sıralanmaktadır. Seçmenler kişisel olarak birbirlerinden farklı bakış açılarına sahip olduklarından bu bakış açıları oy süreçlerinin belirlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Toplum ve ülke adına en doğru kararı vermek için nesnel doğruları takip ederek rasyonel düşünmek ve sonucunda mutlu bir toplum getirecek seçimler yapmak her seçmenin görevidir. Bu noktada mutlu ülkede yaşamak, toplumun psikolojik sağlığıyla da yakından ilişkilidir. Yapacağımız seçimler de hem hislerimize hem mantığımıza hem de rasyonel doğrulara ilişkin birikimimizin ortak bir paydasında buluşmalıdır.
“GENÇ SEÇMEN SANDIK BAŞINA GİTTİĞİNDE EN ÇOK EKONOMİK NEDENLERİ DÜŞÜNÜYOR”
- Kadınlar, gençler ve dezavantajlı gruplar oy kullanırken daha çok nelere dikkat eder?
- Psikolog Gözde Nur Şahin: Oy verme süreçlerinde kadınlar, gençler ve dezavantajlı grupların oylarını etkileyen motivasyonlar birbirinden farklıdır. Öncelikle kadınlar açısından durumu ele alacak olursak tıpkı toplumumuzdaki bireylerin eğitim seviyesi, ekonomik refahı, sosyal kimlikleri oy tercihlerini nasıl etkiliyorsa kadınlar da toplumun bir parçası olarak oy verirken bu parametrelerden etkilenerek oy verir. Yapılan araştırmalar sonucunda toplumumuzda kadınların sağ kökenli partilere sol kökenli partilere oranla daha fazla oy verdiği gözlemlenmiştir. Özellikle toplumuzun büyük bir kısmını oluşturan çalışmayan kadınların daha çok güvenli bir yuva ve aile birliğini koruyan politikaların gelişmesi gibi beklentileri olduğunu ve bu beklentilerin daha çok muhafazakar partilerce karşılanabileceği düşüncelerinde olduğunu görüyoruz. Bu noktada siyasi partilerin kadın kolları çalışmalarının özellikle çalışmayan kadınların taleplerini anlamada ve o taleplere göre politika üretmede çok yardımcı olduğu görülmektedir. Gençlerin oy tercihlerini etkileyen motivasyonların ise genellikle ekonomi ve işsizlik başlığı altında incelenebileceklerini söyleyebiliriz. Yapılan araştırmalara göre genç seçmenler sandık başına gittiğinde en çok ekonomik nedenleri düşünmektedir aynı zamanda siyası parti liderlerinin dürüstlüğüne, yolsuzluğa karşı duruşuna, problem çözmedeki başarısına, demokrat olmasına ve toplumun ihtiyaçlarını bilme yetisine sahip olmasına göre oy tercihlerinin etkilendiği görülmektedir. Dezavantajlı grup içerisine kabul edebileceğimiz engelli bireyler ise engellerinden dolayı (fiziksel, zihinsel, görme vs.) genel olarak diğer bireylere oranla daha düşük düzeyde siyasal katılım gerçekleştirirler. Dolayısıyla engelli bireyler açısından bakıldığında engellilik siyasal katılım üzerinde belirleyicidir. Engellilerin oy verme tercihlerinin başında engelli istihdamı, maddi yardım, kamusal alanı daha etkin kullanabilme talebi çerçevesinde engelliler için park ve başka sosyal alanlar, eğitim ve kurslar ilk başta sıralanmaktadır. Ancak bu beklentilerin gerçekleşeceğine dair inancın hemen tüm katılımcılarda zayıf olduğu tespit edilmiştir. Bunun sebebi olarak da siyasetçilerin vaatlerini seçim sonrası unutması ve yerine getirmemesi olarak ifade edilmiştir.
“SEÇMENİN SANDIĞA ULAŞIMINI KOLAYLAŞTIRMAK SEÇİME KATILIMI ARTIRIR”
- Türkiye'de seçimlerde ortalama yüzde 15’lik dilim genelde sandığa gitmiyor. Bunun altında ne tür sebepler yatıyor olabilir?
- Psikolog Gözde Nur Şahin: Anketler gösteriyor ki; 14 Mayıs 2023 seçimi geçmiş seçimlere oranla en çok katılımın yaşandığı seçimdir. Fakat yine de sandığa gitmeyen yaklaşık 6 milyon 700 bin kişi azımsanamayacak bir oranı oluşturuyor. Ülke genelinde sandığa gitmeyen yüzde 11’lik kesimin büyük çoğunluğunu şehir değiştiremediği için sandığa gidemeyen genç seçmenler, kırsal bölgelerde yaşayanlar, fiziksel engelli vatandaşlar, o gün çalışmak zorunda kalan kişiler, kadınlar, yaşlılar ve sosyo-ekonomik seviyesi düşük gruplar oluşturuyor. Yapılan araştırmalar, seçmenlerin seçimin önemi konusunda ne kadar ikna olursa sandığa katılım oranının da benzer bir oranda arttığını vurguluyor. Katılımı artırmanın bir diğer yolu da, özellikle genç seçmenler için oy kullanmanın maliyetini düşürmekten ve sandığa ulaşmalarını kolaylaştırmaktan geçiyor.