TAŞIN ALTINDAKİ İMPARATORLUK

ANKARA’DAKİ ROMA HAMAMI VE SESSİZLİĞİN TARİHİ

Abone Ol

Bu yazıya başlamadan önce bir noktayı açıkça söylemeliyim: Gizlenenin Peşinde, yalnızca Atatürk ya da Mustafa Kemal üzerine yürüttüğüm programlardan ibaret değil. Elbette, kurtuluş ve kuruluş sürecine dair onlarca anlatım yaptım, yapıyorum. Ama benim için bu yolculuk her zaman bir coğrafya meselesi oldu. Ankara’nın tarihine, taşına, suyuna, sokak isimlerine, halk belleğine, kültürüne dair ne gizlendiyse, izini sürmeye çalıştım. İşte bu yüzden, kimi zaman bir mezar taşının, kimi zaman yerin altındaki bir nehrin, kimi zaman gözümüzün önünde duran ama adını unuttuğumuz bir Roma Hamamı’nın peşine düştüm.

UNUTULMUŞ BİR DEV BANYO: ANKARA’DAKİ ROMA HAMAMI

Ulus’tan Dışkapı yönüne yürüyenler, her gün sessizce bir antik yapının yanından geçer. Fakat çoğu görmez. Görmeleri de kolay değildir; çünkü o taşlar, yüksek bir duvarın ardında, belleğimizden saklanmış gibi durur. Ankara Roma Hamamı, bugün bir açık hava müzesi olarak ayakta. Ama bu müze, şehirle bağını yitirmiş bir arkeolojik adacık gibi sessizce bekliyor.

Bazen düşünüyorum; o duvarın önünde durup bir mikrofon tutsam, “Bunun arkasında ne var biliyor musunuz?” diye sorsam… Yüz kişiden belki biri, “Roma Hamamı” der. O bir kişiyi bulmak bile zor. Çünkü burada sessizlik tesadüf değil, zamanla yerleşmiş bir unutuşun sonucu. Ankara, kendi taşlarının adını unuttu.

CARACALLA’NIN ANKARA’YA BIRAKTIĞI MÜHÜR

Bu görkemli yapı, MS 3. yüzyılda Roma İmparatoru Caracalla tarafından inşa ettirildi. O dönemde Ancyra, hem bir askerî merkez, hem doğu yollarının kavşak noktası, hem de Roma hukukunun taş üstüne kazındığı bir şehir anlamına geliyordu.

Bir hamam inşa ettirmek, o dönemde yalnızca temizlik ihtiyacını değil, medeniyet iddiasını da ortaya koymak demekti. Bugün gördüğümüz kalıntılar — apodyterium (soyunma odası), frigidarium (soğukluk), caldarium (sıcaklık), palaestra (spor alanı) — yalnızca yüzeyde kalan kısmı. Geri kalanını yıllar içinde üst üste gelen yapılar, yollar, ihmal ve unutulmuşluk örttü.

“KÂFİR HAMAMLARI”NDAN ARŞİV KAYITLARINA

  1. yüzyılda Ankara’dan geçen Evliya Çelebi, “Çankırı Kapısı civarında yerin altında gömülü kâfir hamamları vardır, halk gece uğultu duyar” diye yazar. O dönem için yapının tam yeri bilinmiyordu belki, ama halk belleğinde hâlâ yaşıyordu.

Uğultu dedikleri, kim bilir belki de taşların kendi diliydi. Ya da bugün bildiğimiz hypocaust, yani yerden ısıtma sisteminin taşlarda kalan yankısıydı.

1920’lerin sonunda tutulan Osmanlı arşivlerinde, bölgede yürütülen bazı inşaatlarda zemin çökmesi yaşandığı, bulunan taşların ise “mezar taşı zannedilen antik döşeme parçaları” olduğu kayıtlı. Bugün kazı alanında sergilenen bazı heykeller ve yazıtlar, işte o dikkatsizliklerin arasından çıkarılıp kurtarıldı.

SEYYAHLARIN SÖZLERİNDE KAYBOLAN BİR HAMAM

  1. yüzyılda Hun İmparatoru Atilla’ya elçi olarak giden Bizanslı Priskos, dönüş yolunda Ancyra’da mola verir. Seyahat notlarında hamamdan doğrudan söz etmez ama “şehrin kuzeyinde sıcak taşlı büyük banyolarda filozofların konuştuğunu” anlatır.

Muhtemelen burası, bugün Roma Hamamı olarak bildiğimiz yerdi. Çünkü o hamamlar, yalnızca bedenin değil, aynı zamanda zihnin de tazelendiği, fikirlerin, haberlerin dolaşıma girdiği kamusal alanlardı.

YERİN ALTINDA UNUTULAN SİYASET

Bugün yalnızca taş parçaları olarak görebildiğimiz bu hamam, bir zamanlar şehrin siyasi nabzının attığı yerdi. Tüccarların, askerlerin, düşünürlerin karşılaştığı, haberlerin, dedikoduların, fikirlerin dolaştığı bir kamusal alan…

Ama ne yazık ki, bugün orayı bilenlerin, adını ananların sayısı çok az. Taşlar hâlâ orada. Ama bakmadıkça, görmedikçe o taşlar da susuyor. Ankara hızla büyüdü, ama o büyümenin içinde kendi taşlarını ve onların taşıdığı anlamı geride bıraktı.

“ROMA TAŞI SAĞLAMDIR” DİYEN USTALARIN ŞEHRİ

1940’lı yıllarda, yaşlı bir ustanın bana anlattığına göre, o dönemde bazı apartman temellerine Roma Hamamı’ndan taş taşınmış. “Roma taşı sağlamdır,” derlermiş. Yani bu yapı sadece unutulmamış, parça parça sökülüp Ankara’nın betonuna, binalarının temeline karışmış.

Kim bilir, bugün bir apartmanın bodrum katında hâlâ sıcak su taşımış bir mermer blok duruyor olabilir. Haberimiz bile olmadan…

TAŞIN HAKKINI VERMEDEN GELECEK KURULMAZ

Ankara’da devasa, görkemli, ama suskun bir Roma Hamamı var. Dışarıdan bakan için yalnızca bir duvar, birkaç taş yığını. Oysa o taşlar, bir kentin geçmişle yüzleşmesi için hâlâ yerinde bekliyor.

Bir gün o duvarın önünde gerçekten mikrofon tutup “Bunun arkasında ne var?” diye sormayı planlıyorum. O soruya cevap verecek bir kişi çıkarsa, belki bu yazı da boşa yazılmamış olur.

Ama çıkmazsa da, Roma’nın taş hamamı burada olmaya devam edecek. Taş yerinde ağır durur. Ama biz bakmadıkça, o taş da konuşmaz.