On beşinci yüzyılda yaşamış olan büyük Türk mutasavvıfı Hace Bayram Veli, yalnızca bir din âlimi değil, aynı zamanda Anadolu halkının doğayla ve toprakla olan ilişkisini yeniden yapılandıran bir düşünürdür. Bayramîlik tarikatının merkezinde yer alan Ankara, o dönemde sadece bir siyasî merkez değil, aynı zamanda bir şifa ve bitki kültürü odağıdır. Rivayetlere göre, Hace Bayram Veli'nin kullandığı bazı şifalı bitkiler arasında tarhun otu da bulunmaktadır. Tarikatın tekkelerinde bu bitki, hem yemeklerde kullanılır hem de "gönlü ferahlatan" bitki çaylarının içinde yer bulurdu.
Ankara çevresindeki eski bağ ve bostan kültürünün bir parçası olan tarhun otu, özellikle Ulus çevresi, Atpazarı, Hıdırlıktepe ve Hace Bayram çevresindeki bostanlarda yetiştirilirdi. Bazı kaynaklarda, on dokuzuncu yüzyıl sonlarına kadar Hace Bayram civarındaki dergâhlarda yetiştirilen tarhunun, hem mutfaklarda kullanıldığı hem de misafirlere şifa çayı olarak ikram edildiği aktarılır. Bu yönüyle tarhun, Ankara'nın manevi ve fiziki topografyasına kök salmış bir bitki olarak değerlendirilebilir.
Tarhun, özellikle Doğu Anadolu mutfağında bilinir, ancak Osmanlı mutfak kayıtlarında da "terhûnî" adıyla geçen bazı tariflerde yer alır. Ankara mutfağında tarhun kullanımı, yavaş yavaş unutulsa da, yakın zamana kadar bazı ailelerce yaşatılmıştır. Bayram günlerinde yapılan etli yemeklerde, tarhun kokusunun “tefekküre davet eden” bir unsur olduğu söylenir. Bu da onun sadece bir baharat değil, mistik bir anlam taşıyan bitki olduğunu gösterir.
Bugün Ankara'nın betonlaşan yapısı içinde tarhun otu sessizce kaybolmuş gibidir. Ancak Hace Bayram Veli Camii ve çevresindeki restorasyonlar sırasında yapılan bazı peyzaj çalışmaları, bu tür şifalı bitkilerin yeniden gündeme gelmesine vesile olmuştur. Tarhun, yalnızca doğanın bir armağanı değil, aynı zamanda Ankara’nın kültürel kimliğini taşıyan simgelerden biridir.
Tarhun otu, Anadolu'nun hem mutfağında hem de maneviyatında kök salmış bir bitkidir. Hace Bayram Veli'nin tasavvufî dünyasında bir nebze şifa, bir yudum huzur anlamı taşıyan bu bitki; bugün yeniden keşfedilmeyi bekleyen bir mirastır. Ankara’yı anlamak, onun sadece taşına toprağına değil; aynı zamanda kokusuna, bitkisine, sessiz hikâyelerine kulak vermekle mümkündür. Tarhun, bu hikâyelerin en yeşilidir.