Toplumun bir kesimi kararı hukukun gereği olarak görürken bir diğer kesim bunun siyasetin gölgesinde alınmış bir adım olduğuna inanıyor. Fakat tartışmanın merkezinde şu basit ama derin soru duruyor: Eğer bir üniversite diploması bile bir kararnameyle geçersiz sayılabiliyorsa, o zaman bizlerin geleceğe dair güvencesi ne kadar sağlam?
Bugün bir üniversite mezunu, elindeki diplomanın bir kararnameyle yok sayılmayacağından emin olamıyorsa, mesele artık bir kişinin davası olmaktan çıkmıştır. Bu durum, yıllarca emek verilerek kurulmuş kurumlara olan güvenin aşınması anlamına gelir.
Eğitim, liyakat ve hukuk; bir ülkenin ayakta kalmasını sağlayan üç temel sütundur. Bu sütunlardan biri çatladığında, diğerleri de sessizce sarsılır. Silivri’deki sessizlik, aslında o çatlakların yankısıdır.
Peki milyonlarca vatandaşın oyunu almış bir siyasetçi “Casusluk” yapar mı?
Bu sorunun yanıtı yalnızca hukuk metinlerinde değil, toplumun vicdanında da aranmalıdır. Silivri’nin sessizliği, belki de tam da bu sorunun cevabını bekliyor.
Belki de asıl mesele, kimin haklı olduğundan çok, bu ülkenin bir daha aynı soruları sormak zorunda kalmamasıdır.
Çünkü gerçek sessizlik, konuşulması gerekenlerin ertelendiği yerde başlar.