Savaşa Değil Barışa Sarılmak Zamanı

Hamas’ın silahlı kanadı El Kassam Tugayları’nın 7 Ekim’de İsrail’e karşı başlattığı saldırılar üzerine Zafer’de “Hamas’ın Amacı Nedir?” başlığı ile bir yazı kaleme almıştım. Daha sonra sosyal medyada da paylaştığım bu yazı, pek ilgi görmedi ve okunmadı, ancak süreç içerisinde tüm kaygılarım, birer birer gerçekleşmeye başladı, bölgemiz patlamaya hazır bir bombaya dönüştü..
Ülkemizde toplumun büyük bir kesimi, artık sosyal, siyasal, ekonomik, bilimsel her türlü gelişmeye gözlerini kapatmış, kulaklarını tıkamış durumda... Özellikle politize olmuş bazı kesimler ise hamaset siyasetçilerinin ağızlarına bakıyorlar, en küçük bir işaret karşısında gümbür gümbür ortalığı titretiyorlar.


Neyse ki ben de, “Ağzında bir damla su ile zalim Nemrut’un Hz. İbrahim’i içerisine attığı ateşi söndürmeye giden karıncanın, ‘Bu ayaklarla nasıl yetişeceksin?’ diyenlere, yetişemesem de o yolda ölürüm” dediği kıssadaki gibi, belki bir kaç aklı başında insana sesimi duyurabilirim diyerek yazmaya, akıl süzgecimden geçenleri paylaşmaya devam ediyorum.
İsrail devleti, Hamas tarafından yağdırılan füze ve bombalara fazlasıyla karşılık vermeye başladı, günlerdir iki taraf savaşıyor, binlerce çoluk, çocuk, asker, sivil can kayıpları oluyor.


İsrail, kendisine yapılan saldırıların terör örgütleri tarafından ve terörist yöntemlerle yapıldığını öne sürdü, ilk günlerden tüm dünyayı arkasına almayı başardı. Hamas tarafı ise Lübnan’daki Hizbullah terör örgütü ve İslami Cihat örgütleri dışında çevresindeki hiç bir Arap devletinden destek bulamadı. İslam dünyası, sadece iki tarafa da itidal tavsiye etti, savaşın bir an önce sonlandırılmasını istedi. ABD Başkanı Baydın İsrail’e giitti, devlet yöneticileri ile kol kola sarmaş dolaş görüntüleri verdi, “İsrail yalnız değildir, bu terörist saldırılara karşı her zaman yanınızdayız” dedi. Bu arada Baydın’ın, Ürdün’de Mısır ve diğer İslam devletlerinin başkanlarıyla yapacağı toplantılar iptal edildi. ABD’nin savaş gemileri Doğu Akdeniz kıyılarında, İngilizler gemilerini göndermeye hazırlanıyor.
İsrail’in uyarıları ile topraklarını terketmeye başlayan, güneydeki Refah kapısına doğru akın akın kaçmaya çabalayan Gazzelilerin üzerlerine, hastanelere, sığındıkları binalara, okullara, hatta kiliselere füzeler bombalar yağdırılıyor, insanlık dışı bir katliam yaşanıyor.


Hamas taraftarları, tüm bu katliamları, İsrail’in yaptığını yayıyor, bebeklerin, çocukların masum sivillerin İsrail tarafından katledildiğini ileri sürüyor. İsrail bu iddiaları redderken, tarafsız gözlemciler, “İsrail, Gazze halkının topraklarını terketmesini istedi, halk bulabildiği araçlarla ya da yaya olarak akın akın topraklarını terkediyor, İsrail tarafı, uyarılarını dikkate alan bu sivil halkı ne diye bombalasın ki?” şeklinde soruları tartışıyor. Bazı gözlemciler de “Hamas’ın silahlı grupları, halkın topraklarını terketmesine engel olmak isiyor olabilirler, hatta İsrail’in saldırılarına karşı sivilleri canlı kalkan olarak kullanmaya kalkışabilirler... Dahası, dünya kamuoyuna İsrail’in katliamlar yaptığını duyurarak, kendilerine destekler aramaya koyulabilirler” diyorlar.


Bu katliamlar sırasında Gazze’den akın akın güneye doğru kaçmaya çabalayan insanların arasına dalan bazı sivillerin, canhıraş şekilde ellerini kollarını havaya kaldırıp sallayarak, “Topraklarınızı terketmeyin, topraklarınızı terketmeyin!” diye çığlıklar atmaları da bence dikkate alınmalıdır. Dış dünyada, özelikle Avrupa ülkelerinin başkentlerinde bu sivil katliamlarına karşı cılız gösteriler başlıyor, polis engellerine takılıyor. Türkiye’de de meydanlarda küçük gösteriler başlıyor, göstericiler, tekbirler getirerek İsrail ile ona destek veren devletlerin elçilik ve konsolosluk binalarına saldırıyorlar, güvenlik güçleri onları engellemeye çabalıyor.
Türkiye’de dış politika uzmanları, akademisyenler, hatta medya mensupları Filistin’de yaşanan katliamların, İsrail saldırılarından kaynaklandığını ifade ediyorlar. Siyasi parti liderleri, hamaset dolu söylevlere girişiyorlar, “Bir zamanlar Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e ‘van minüt’ diye haykıran Erdoğan’ı göreve çağırıyoruz” diyorlar, Türkiye’deki İsrail vatandaşlarının derhal ülkeden gönderilmesini, hatta İsrail’e karşı savaş açılmasını isteyenler var.


Bence, Ortadoğu’nun en büyük, saygın ve güçlü devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin, Gazze’deki savaşın başladığı ilk günlerde belirlediği tarafsızlık politikasını sürdürmesi, asla müdahalede bulunmaması, ateş kes ve barışın sağlanabilmesi için gayret göstermesi, en doğru olan yoldur. Savaşın on üçüncü gününün gecesinde Irak ve İran tarafından çok sayıda sivil grupların otobüslerle Filistin’e doğru hareket ettikleri görülüyor.


Ortam çok gergin, adeta bir barut fıçısı, patlamaya hazır bir bomba. Bu patlamayı önlemekte en büyük rol, bence Türkiye’ye düşüyor. Filistin’de tutuşturulan bu ateşe Türkiye’nin tarafsız kalması, güçlü bir denge unsuru olarak yaklaşması, bölgemizi cehenneme çevirecek bir savaşa karşı en büyük engel oluşturacaktır diye düşünüyorum.


Atatürk’ün “Yurtta barış, düyada barış” çağrısını bir kez daha hatırlatmak için yazdım bu satırları... Hz. İbrahimi yakan ateşi söndürmek için yola çıkan karınca misali, “Kimseye ulaştıramasam da bu yolda bir çaba harcamış olurum” diyorum.