PAPA ZİYARETİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Bazı şehirler konuşmaz, yalnızca hatırlatır. İznik de onlardan biridir. Göle bakan taş duvarlarının arasında yankılanan şey, sadece rüzgâr değildir; insanlığın inançla, iktidarla ve vicdanla kurduğu kadim diyaloğun yankısıdır. Şimdi o diyaloğun kapısı yeniden aralanıyor. Yeni Papa, ilk yurtdışı ziyaretini Türkiye’ye ve özellikle İznik’e yapmaya hazırlanıyor.

Abone Ol

Bu ziyaret, sadece Katolik dünyasının takvimi açısından değil, dünya tarihi açısından da sembolik bir anlam taşıyor. Çünkü Papa’nın yöneldiği yer, Hristiyanlığın bugünkü biçimini kazandığı, inanç tartışmalarının devlet kararnamesine dönüştüğü yer: 325 yılında toplanan Birinci İznik Konsili.

O günlerde, Roma İmparatoru Konstantin’in çağrısıyla dünyanın dört bir yanından piskoposlar İznik’te bir araya gelmişti. Tartışma, Tanrı ile İsa’nın özdeşliği üzerineydi; ama asıl mesele, inancın nasıl tanımlanacağıydı. O toplantıdan çıkan “Nicea İnanç Bildirgesi”, yüzyıllar boyunca Hristiyanlığın dogmasını belirledi. Yani İznik, sadece bir şehir değil, inancın mimarisinde atılmış ilk büyük taşlardan biriydi.

Bugün Papa’nın İznik’e gelişi, belki de o taşın hâlâ yerinden oynamadığını göstermek istiyor. Fakat bu ziyaret, sadece geçmişe dönük bir hatırlama değil; aynı zamanda geleceğe dönük bir sorgulama.
Çünkü İznik artık sadece Hristiyan dünyasının değil, birlik arayan tüm inançların ortak aynasıdır.

Papa’nın bu gezisi bana iki ayrı görüntüyü aynı anda düşündürüyor.
Bir yanda göl kıyısında sabah sisi, suda süzülen sessizlik, taş duvarların gölgesi…
Diğer yanda yüzyıllar öncesinden gelen bir ses: “İnanç, nasıl korunur?”

Belki Papa o taşların arasından geçerken, kendi içinden de aynı soruyu geçirecek. Çünkü İznik, yalnızca bir inanç merkezinin adı değil; bölünmenin, yeniden birleşmenin ve hatırlamanın da mekânıdır.

Ziyaretin bir başka anlamı da Türkiye açısından saklı.
Bir yanda laik bir cumhuriyet, öte yanda yüzyıllar sonra aynı topraklara geri dönen evrensel bir dini otorite.
Bu buluşma, geçmişte yaşanmış bir teolojik tartışmayı değil; bugün yaşadığımız birlikte var olma arayışını da hatırlatıyor.
Belki de İznik’in duvarları, yüzyıllar sonra yeniden aynı soruyu fısıldayacak:
“İnsan, inancını birbirine karşı mı, birlikte mi yaşar?”

İznik’in taşlarına bakınca hep aynı hissi duyarım: burada zaman dikey akar.
Katman katman geçmiş, katman katman inanç.
Şimdi o katmanlardan biri yeniden açılıyor.
Papa’nın ayak sesleri, yalnızca bir ziyaret değil; bir hatırlama ritüeli.
Bazen tarih, kapısı çoktan kapanmış bir salonu yeniden aydınlatır.
O salonun adı bu kez İznik’tir.

Sonuçta, bu ziyaretin düşündürdüğü şey sadece din değil; insanın ortak hafızasıdır.
Papa gelir, gider; ama İznik kalır.
Çünkü İznik, inançtan önce bir sözü temsil eder:
“Bir araya gelmek, her zaman mümkündür.”

Ve belki de bu söz, 1700 yıl önceki konsilden bugüne uzanan en doğru dualardan biridir.