Samet EKER
Özel gereksinimli bireyler toplum nezdinde günümüzde biraz daha önemsenmeye başlasa da birçok sıkıntı hala devam etmekte; ülkenin belli bölgelerinden şiddet olayları duyulmakta, gereksinimleri karşılama da sıkıntılarla karşılaşılmakta ve aileler zor durumda kalmaktadır. Bu ve bunun gibi birçok konunun çözümü, özel bireylerin topluma yeniden kazandırılması adına neler yapılması gerektiği ile ilgili sorularımızı Epilepsiye Direnen Çocuklar Derneği Denetim Kurulu Üyesi Esin Dönmez cevapladı.
“GÜNÜMÜZDE AYRIŞTIRMACI YAKLAŞIMLARDAN UZAKLAŞILIYOR”
Özel gereksinimli bireylerin toplum içerisine dâhil olması için çeşitli aktiviteler yapması gerekiyor. Bu duruma yönelik; bakımevi, rehabilitasyon merkezi veya yaz okulları gibi kurumları nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Esin Dönmez: Burada iki noktaya dikkat çekmek isterim. İlki toplum içine dahil olma, diğeri ise kurumların bu konudaki önemi. Temel anlamıyla toplum, bir arada yaşayan bireylerin oluşturduğu canlılar topluluğu ise ve özel gereksinimli bireyler de canlı olduklarına göre toplumun bir parçasıdırlar. Çok basit bir mantık öyle değil mi? Özel gereksinimli bireylerin toplum içerisine dâhil olması ifadesi rahatsız edici, ötekileştirici bir anlatım. Soru anlaşılır evet, bulunduğumuz koşullarda özel gereksinimli bireylerin toplumdan ne kadar izole yaşadığını tekrar vurguluyor. Ancak son dönemde artan aktivist hareketler ve engelliliğe hak temelli yaklaşımla birlikte ayrıştırmacı yaklaşımlardan uzaklaşılıyor. Bu sevindirici. Artık konunun muhatapları topluma dahil olmaktan değil, doğru biçimde bir iletişim ağı kurmaktan ve bulundukları koşullarda yaşamaları için uygun ortamlar oluşturmaktan söz ediyor. Özel gereksinimli bireylerin çeşitli alanlarda hizmet aldıkları bu kurumlar, kişinin günlük ihtiyaçlarının karşılanması, kaybedilen ya da öğrenmekte zorlanılan bedensel ve bilişsel yetilerin kazanılması, burada yaşanan sosyal ilişkilerle özgüven kazanmaları, toplumda bir bütün olunduğunun hissedilmesi için gereklilik arz ediyorlar. Burada sadece özel gereksinimli bireyler değil onlara hizmet sunan kişiler de toplumun çeşitliliğini yansıtıyorlar. Yine de akademik çalışmalar bunun pek kolay olmadığını ve beklenen hızda ilerlemediğini açık ediyor maalesef. Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına Dair Sözleşme ’de Topluma Dahil Olma Hakkı başlıklı bir madde hala yer buluyor. Durum böyle olunca en azından istenen dili kurabilmek için biraz daha çabalamak gerektiği anlaşılıyor.
“UYGUN ORTAMDA, UYGUN HİZMET”
Bir önceki soru ile ilişkili olarak Türkiye’de durum nasıl?
-Esin Dönmez: Yetişkinler için engelli raporu ve çocuklar için ÇÖZGER’i olup rehabilitasyon merkezlerinden hizmet alan kişiler, Millî Eğitim Bakanlığının destek eğitim programı kapsamında, 40’ar dakikadan haftanın 2 günü fizik tedavi ve 1 gün de özel eğitim alabiliyor. Hayat boyu fizik tedavi almak zorunda olan bireyler için bunun optimum koşulu günde iki kez ve her gün uygulanması yönünde. Özel eğitiminin de bu koşula uygun düzenlenmesi en ideali. Bakımevlerinde durum daha farklı. Buralarda alınan hizmet 7/24 devam ediyor çoğunlukla. Amaç, bakıma ihtiyaç duyan özel gereksinimli bireyin yaşamını sürdürmesi için uygun ortamda, bireysel ihtiyaçlarına uygun hizmetin verilmesini sağlamak. Kimi bakımevleri gündüz ve hatta bireyin ikametgahında da hizmet verebiliyor. Lakin geleneksel yapıdaki ailelerde özele gereksinimli bireylere ‘sahip çıkılmadı, başı boş bırakıldı, bakımevine kapatıldı’ denmesin diye zor koşullarda bakım vermeye çalışıyor. Her gün bir yenisini duyduğumuz şiddet/ istismar olayları aileleri korkutuyor. Böyle güvensiz bir ortama çocuğumu bırakacağıma kendi yorgunluğuma katlanırım, hastalanırım daha iyi diye düşünülüyor. Benim ölümümden sonra çocuğuma ne olacak? kaygısı hepimizde mevcut. Maalesef çoğunlukla kimsesiz insanların kaldığını duyduğumuz bakımevleri pek iyi imaj çizmiyor. Son yıllarda gündüz yaşam merkezi adı altında açılan kurumlarda özel gereksinimli bireylere gündüz bakım verilmesinin yanında çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Böylelikle sosyal hayata daha aktif katılmaları yönünde adımlar atılmış oldu.
“HIZLANDIRILMIŞ EĞİTİM ALMALILAR”
Haberlerde şiddet uygulanan özel gereksinimli bireyleri maalesef görüyoruz. Bunun arkasında yatan temel sebep sizce nedir?
-Esin Dönmez: En temelinde, yaptıkları işin bilincinde olmayan, hizmet almaya gelen insanları anlamayan kişilerin gerek kurum yönetiminde gerek diğer personel olarak orada olması bu tip şiddet olaylarının önünü açar. Özel gereksinimleri olan insanların, tipik insanlardan farklı olduğunu, alışılmışın dışında yavaş ya da hızlı hareket edebileceklerini, belki kendi bedenini bile fark etmediğini, kendini ifade edemeyeceğini, bedensel olarak desteğe ihtiyaç duyup ağır bir bedene sahip olabileceğini vd. bilmeden kuruma gelmek, çalışanı da çok yoracaktır. Öncesinden bir eğitim almadıysa işe başlamadan hızlandırılmış bir eğitim almalıdır. Uygun fiziksel koşullarda çalışabilmesi için gerekli olanaklar sağlanmalı, yaptığın işe layık bir ücret almalı, sosyal hakları gözetilerek uygun bir mesai programında çalışması sağlanmalıdır.
“KAMERANINDA HANDİKABI VAR”
Sizce bu tarz kurumlara kamera zorunluluğu getirilmesi yaşanan şiddet veya tecavüz olaylarının önüne geçebilir mi?
-Esin Dönmez: Kesin olarak bu gibi kötü olayların yaşanmasını durdurmayacak olsa da caydırıcı olacaktır. Özellikle özel gereksinimli bireyle görevlinin yalnız kaldığı odalarda kamera bulunması, yalnız olunmadığı hissi uyandırır. Böylelikle konuşma yetisi olmayan, iyi-kötü ayrımı yapamayan bireylerin durumundan istifade etmeye tenezzül edilemez. Odalarda kamera olmasının birkaç handikabı var: İlki kişi mahremiyeti. Bedensel temizlik ya da fizyoterapi yapılırken vb. durumlarda mahremiyet gözetmek gerekir. Hizmet sırasında başörtü çıkarmak ya da soyunmak zorunda kalınabilir. Diğer bir konu görevlinin işine müdahale edileceği endişesi. Örneğin fizyoterapi sırasında yapılan kimi hareketler, konuyu bilmeyen kişiler tarafından kötüye yorulabiliyor. Ya da ders sırasında öğrencinin olumsuz bir davranışına karşı öğretmenin gösterdiği tutum sessiz bir kamera kaydında yanlış anlaşılabiliyor. Diğer bir konu ise kamera görüntüsünü kimlerin ne sebeple izleyeceği. Kimi kurumlarda görüntüler bekleme odasında izlenebilirken kimisinde ekran sadece müdür odasında bulunabiliyor. Bakım veren kişi/ veli, çocuğunu kameradan izleyip yanlış anladığı bir görüntüyle görevliyi zor durumda bırakabiliyor. Ya da kötü bir olayın ardından kayıtlar silinebiliyor. Akla yatkın olan şu olabilir; özel gereksinimli bireylerin hizmet aldığı bu gibi kurumlarda bireyin bulunacağı her ortamda kamera bulunur. Kayıtları izleyip kontrol etmek en az 3 kişilik bir görevli grubun sorumluluğunda olur. Herhangi bir şüpheli olayda, bu 3 kişi ile bağlı oldukları üst kuruldan yetkilendirilmiş 3 kişi ile birlikte aile/ bakım veren eşliğinde kayıtlar inceler. Gerekli işlem yapılır. Çözümsüz bir durumda, bu kişilerin tanıklığında savcılığa şikâyette bulunulur.
“EĞİTİM FAKÜLTELERİNE ZORUNLU ÖZEL EĞİTİM DERSİ KONULMALI”
Kamera zorunluluğu harici belirli zaman aralıklarıyla bakımı gerçekleştiren görevlilere psikolojik ve benzeri desteklerin bir faydası olabilir mi?
-Esin Dönmez: Kesinlikle faydası olacaktır. Özel gereksinimli insanlara hizmet vererek geçimini sağlayan kişiler, bir ehliyetle bu işi yapmalılar. Bedensel ve ruhsal sağlıkları, maddi-manevi yaşadıkları zorluklar, iletişim becerileri vd. belirli periyotlarda, yetkin kişi ve kurumlar tarafından değerlendirilmeli. Motivasyon sağlayıcı etkinliklerle zaman zaman kurum çalışanları ve diğer kurumlardan çalışanlarla bir araya gelmeliler. Düzenli olarak psikolojik destek almalılar. Seminer, konferans ve kongre gibi bilgisel toplantılara katılmalılar. Kolay bir iş alanı olmasa da özel gereksinimli insanlarla birlikte olmak diğerlerine hayatı hatırlatıyor, gördüğüm kadarıyla. Yaşamın ne kadar değerli olduğunu, zorluklarla baş etmeye çalışırken bir diğerine destek olmanın hazzını hissettiriyor. Çokça dert edilen şeylerin bazılarının o kadar da büyük dert olmadığını farkettiriyor. Çeşitliliğin ve birlikte keşfetmenin huzurunu yaşatıyor. Konu derin. Şunu da eklemek isterim ki okul öncesinden itibaren farklı gelişim gösteren insanların varlığından ciddiyetle söz edilmeli. Nasıl bir arada yaşanabileceği örneklendirilmeli. Çeşitli insan gruplarıyla tanıştırılmalı çocuklar. Bu birikim çocuk yaşta başlarsa yetişkinlikte bu tip sorunlar çok azalır. Ayrıca eğitim fakültelerine de zorunlu olarak özel eğitim dersi konmalı. Eğitimin her alanındaki kişi, özel eğitim ihtiyacı olan öğrenciyle nasıl iletişim kuracağını, onun öğrenme sürecini nasıl planlayacağını öğrenmeli. Böylelikle hem akran zorbalığının önüne geçilir hem de sınıfa kabul edilmeyen özel gereksinimli çocuk tanımı ortadan kalkar.