Hollywood’un usta isimlerinden Oscar ödüllü oyuncu Diane Keaton, 11 Ekim 2025 tarihinde Los Angeles, Kaliforniya’daki evinde yaşamını yitirdi. 79 yaşında hayatını kaybeden Keaton, yarım asrı aşan kariyerinde hem dramatik hem de komedi rolleriyle izleyicilerin gönlünde taht kurmayı başardı.
Sahneye ilk adım
1946 yılında Los Angeles’ta dünyaya gelen Diane Keaton, sanat hayatına tiyatro sahnesinde başladı. Sinemaya ilk adımını 1970 yılında Lovers and Other Strangers filmiyle atan oyuncu, dünya çapındaki şöhretini ise 1972 yapımı The Godfather (Baba) filmiyle elde etti. Filmde, Al Pacino'nun canlandırdığı Michael Corleone'nin eşi Kay Adams rolüyle hafızalardaki yerini aldı.
Oscar'ı getiren Annie Hall karakteri
Ancak Keaton’ın kariyerinde asıl dönüm noktası, yönetmen ve oyuncu Woody Allen ile yaptığı iş birlikleri oldu. 1972'de Play It Again, Sam ile başlayan bu birliktelik; Sleeper (1973), Love and Death (1975) ve en önemlisi Annie Hall (1977) ile devam etti. Annie Hall, Keaton’a En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar ödülünü kazandırmakla kalmadı, sinema tarihinin en ikonik kadın karakterlerinden birine de hayat vermiş oldu.
Adaylığını tekrarladı
Annie Hall’daki karakteriyle özdeşleşmekten çekinen Keaton, sonraki yıllarda çok yönlü oyunculuğunu kanıtlamak için farklı türlerde projelerde yer aldı. Aynı yıl rol aldığı Looking for Mr. Goodbar ile drama alanındaki yetkinliğini ortaya koydu. Reds (1981) ve Marvin’s Room (1996) filmleriyle yeniden Oscar adaylığı kazandı.
Zamanın ötesinde bir figür
90’lı ve 2000’li yıllarda da sinema kariyerine hız kesmeden devam eden Keaton; Father of the Bride (1991), The First Wives Club (1996) ve Something's Gotta Give (2003) gibi gişe başarıları yakalayan filmlerle geniş kitlelere ulaşmaya devam etti.
Keaton, güçlü ve bağımsız kadın karakterleriyle tanınan Katharine Hepburn’ü ilham kaynağı olarak gösterdi. Tıpkı idolü gibi o da hem sahneye hem perdeye damga vuran zamanının ötesinde bir figür olarak kabul edildi.
Sinema tarihine unutulmaz roller ve ilham veren bir kariyer bırakan Diane Keaton, ardında sadece filmleri değil, aynı zamanda cesur seçimleriyle şekillendirdiği bir yaşam öyküsü de bıraktı.