Her gün olduğu gibi Ankara’da sıradan bir sabahın telaşıyla insanlar işe, okula, hayata yetişmeye çalışıyordu. Ama o sabah, zaman dondu: 10 Ekim 2015… Ne gülüşler kaldı, ne adımlar… Sadece patlayan bir acı vardı; hepimizin acısı. O sabah Ankara Garı’nda 103 can, umutları ve hayalleriyle birlikte bir anda sonsuzluğa uğurlandı.
Dün Ankara Barosu’nda düzenlenen “Adaleti Aramak” başlıklı bir panele katıldım. 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nın 10’uncu yılı dolayısıyla düzenlenmiş panelde, adalet süreci her zaman olduğu gibi yine gündem konusuydu.
Ankara Barosu Başkanı Av. Mustafa Köroğlu, “yas” kelimesinin sadece bir üzüntü olmadığını sevilen bir insanın kaybına, vatan gibi bir gayenin yitirilişine karşı verilen bir tepki olduğunu belirterek“10 Ekim’in yası sadece bir acı değil değerler bütününe verilen bir tepkidir. ‘Adalet Arayışı’ ise bir yasın içinden doğuyor” dedi.
Panelde, yıllardır gazetecilik yapan Gökçer Tahincioğlu ise son 10 yılda gazeteciliğin nasıl ilerlediğini ve medyanın bu son 10 yıldaki önemini anlattı. Meslek hayatımızda görmediğimiz bir değişim yaşandı diyen Tahincioğlu, “Medyada iyi kötü yazıp çizebildiğimiz mecralardan ya koparılmak zorunda kaldık ya ayrılmak zorunda kaldık. Sözünü söylemek isteyen arkadaşlar, ücretsiz yazı yazacak mecra bulamadılar biz hayatımızı bu şekilde bu meslekle sürdüren insanlarız. Hala sözümüzü söyleyebileceğimiz çok az mecra var” diyerek 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nda memleket medyasının bu katliam yokmuş gibi davranmasına dikkat çekti.
Söylenen her söz, dile gelen her acı ya da sessizliğe gömülen her çığlık… Hepsi, yalnızca geçmişin değil; hala süren bir adalet arayışının yankısıdır.
10 yıl sonra bile aynı sorular yanıtsız kalabiliyor.
Bu ülkede adalet arayışı, kimi zaman bir mahkeme salonunda, kimi zaman bir meydanda, kimi zaman da sessizce bir yazının satır aralarında sürüyor.
“10 Ekim” sadece bir tarih değil; hatırlamanın, unutmamayı seçmenin adı.