Kar Felaket Değil Nimettir

Söz dinleyen, yumuş tutan, yokluğu bilen, ne güzel çocuklarmışız. Ne alırlarsa giyer, ne verirlerse yerdik, az ile mutlu olurduk.
Yağan karı izledikçe geçmiş dün gibi gözümün önüne geliyordu. Değerlerimizi unutmuşuz, bizi biz yapan davranışları yapmaz olmuşuz meğer. Büyüklerimiz boşuna dememişler ‘’kar nimettir, bereketir, karlı yıl varlı yıldır’’ diye...
Yazdan kışa hazırlıklı oldukları için; soğuktan kardan hiç şikayet eden olmazdı. Balaban’da yüksek süğüklü kerpiç evlerimiz iki üç katlıydı. Evler, birbirine bitişik olduğu için çoğu evlerde kar damdan dama atılarak sokağa dökülürdü. Bazen yarım metre kar yağardı. Kar erimeye başlamadan, sabah erkenden kürünürdü. Bütün evlerde aynı anda kar küründüğü için damlardan paaaat paat diye sokağa atılan karlardan yüksek tepecikler, kar kürtükleri oluşurdu. Biz çocuklar için eğlence o zaman başlardı. Kaydırak misali o tepeden iner diğer tepeye çıkar düşe kalka saatlerce oynardık. Damdan dama sohbet edenlerin sesleri duyulurdu. Yardım isyeyenler, yardım teklif edenler, kaç santim kar var tahminleri, çaya davet edilenler....
Damdan dama kartopu oynayan büyükler işi eğlenceye çevirir, sokaktan geçenlerin başına kar atarak neşe içinde çalışırlardı. Kış odalarında fırınlı sobanın üzerinde çinko çaydanlıkta demlenen çay, fırınında pişirilen sıcak kömbe, çörek, patatesler,hıtaplar damdan üşüyüp gelenlere en güzel ziyafetti.
Okul olmadığı gün kar yağdığında keyfimize diyecek olmazdı. Oyun alanlarımız doğa, oyuncaklarımız doğaldı. Her evden üç beş çocuk sokağımızdaki peağlere (boş arsa) koşardık. Kartopu oynar, arka arkaya beş on kişi oturarak dizilir kızak kayardık. Düşenler kalkanlar, kardan adam yapanlar, lunaparkta eğlenen çocuklar gibiydik.
Karın üzerine sırtüstü uzanıp karda bıraktığımız ize fotoğraf çekinme derdik. Yürüyerek çizmelerimizin izini çıkarır, kimin izi daha güzel seçerdik. Sokaklar güvenlikli, insanlar güvenilirdi. Kavga eder, hemen barışırdık. Buz gibi havada ne üşüdüğümüzü bilirdik ne de acıktığımızı. Evlerden nenelerimiz, analarımız herkese yetecek kadar yuha ekmeğe yağ pendir yumurta dürer gönderirlerdi. Moraran ellerimiz, sızlayan parmaklarımızla zor yerdik. Çocuklar gelin kürsüde, sobada elinizi ayağınızı ısıtın diyen komşularımızın evlerine rahat girer çıkardık, ana babalarınmız nerede diye merak etmezdi. Herkes kendi çocuğu gibi korur kollardı.
Kışların adı vardı; zemheri, zemheti, karakış denirdi. Şubat karı eski karı eritir, kötü koca karısını (kocasını) çürütür derlerdi. Kork Şubat’ın beşinden, öküzü ayırı eşinden diye sayılı kışları hatırlatır, yiyeceği yakacağı idareli tüketirlerdi.
O yıllarda yiyecekler paketlerde kilo ile gram ile satılmazdı. Güzel geleneklerimizden olan imece gibi öndüç(ödünç) almak vardı. Olmayan olandan öndüç alır sonra geri verirlerdi.
Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır deseler de her zaman umutla önümüz bahar diye her zorluğun sıkıntının geçeceğine inanılırdı.
Ülkemizde kış tüm şiddetiyle devam ediyor. Özellikle doğu bölgemizde yıllardır özlediğimiz o eski karlar yağdı. Kış zor mevsim, ama tedbirli davranarak yaşanacak olumsuzlukları zarar ziyansız atlatabiliriz.
Kış bana üşüyen, aç insanları, hayvanları hatırlatır..
Şair Ahmet Arif’in şiiri gibi,
“NEREDE BİR CAN ÖLSE,ORALI OLUR YÜREĞİM
OLMAZSA ZATEN İNSAN OLMAZ YÜREĞİM”
Bizler yağmurun karın nimet, bereket olduğunu yaşayarak öğrendik. Beyaz felaket, kar esareti, kar kabusu diyenler yaz olunca da bu sene kar yağmadı: barajlar kurudu, susuzluk kapıda diyecekler.
Ben bunları düşünürken kar ince ince yağmaya devam ediyordu. Kimbilir ne kadar daha yağacak... Tedbiri elden bırakmayalım, tevekkülü Allah’a bırakalım.
Dünyamızdaki ülkemizdeki tüm sıkıntıların üzerine bu kar temiz bir örtü olsun, bolluk bereket getirsin, darda zorda olanlara rabbim yardım etsin.
Güzel memleketimin güzel insanarı herşey gönlünüzce olsun...