KAPI TOKMAĞININ SÖYLEDİĞİ

Abone Ol

Bazı kapılar vardır; açılmadan önce konuşur.

Hatta kimliğini söyler, niyetini fısıldar, içeridekileri uyarır.

Osmanlı konağının kapısı da onlardandı.

Cumhuriyet’ten önce Ankara’da —özellikle Beypazarı’nda, Ayaş’ta, Kalecik’te— bir konağın önünde durduğunuzda kapıya yüksek sesle “kim o?” diye bağırılmazdı.

Çünkü kapı zaten konuşurdu.

Hem de metal bir dille.

Kapının üzerinde iki tokmak vardı.

İkisi de aynı kapıya aitti ama aynı şeyi söylemezdi.

Biri ağırdı.

Kalındı.

Vurulduğunda taş duvarın içinden geçer, evin avlusuna yayılırdı.

Bu ses, içeridekilere şunu söylerdi:

“Kapıda bir erkek var.”

Diğeri daha zarifti.

Daha küçük, daha inceydi.

Sesi tizdi; kısa sürerdi.

Bu ses ise fısıldardı:

“Kapıya gelen bir kadın.”

Ne isim sorulurdu ne yüz gösterilirdi.

Ses yeterliydi.

İşte bu yüzden Osmanlı konağında kapı, yalnızca ahşap bir yüzey değildi.

Mahremiyetin sınırıydı.

SESLE KURULAN TERBİYE

Bugünden bakınca “ne incelik ama” demek kolay.

Oysa bu tokmaklar, rastgele bir estetik tercih değildi.

Bir yaşam düzeninin mühendisliğiydi.

Kapıdan gelen ses:

Kapıyı kimin açacağını belirlerdi,

Evin içindeki hareketi düzenlerdi,

Kadınla erkeğin karşılaşma biçimini kontrol ederdi,

Kimseyi utandırmadan, kimseyi zor durumda bırakmadan…

Elektrik yoktu.

Zil yoktu.

Ama toplumsal yazılım kusursuzdu.

Ankara konaklarında bu düzen özellikle belirgindi.

Çünkü Ankara, ne tam bir saray kentiydi ne de sıradan bir taşra.

Ağırbaşlıydı.

Sessizdi.

Gösterişsiz ama kuralcıydı.

Beypazarı evlerinde hâlâ rastlanır bu tokmaklara.

Bazen biri kapının sağında, diğeri solunda…

Bazen biri yukarıda, diğeri aşağıda…

Bazen aynı tokmak ama iki farklı vurma yüzeyi.

Her hâlükârda mesaj değişmezdi.

KAPI ZİLİ DEĞİL, AHLAK ALETİ

Bugünün zilini düşün.

Aynı ses, herkese aynı şekilde çalar.

Kim geldiğini bilemezsin.

Osmanlı tokmağı ise:

Kimliğini açıklamaz ama cinsiyetini söyler,

Görünmez ama haber verir,

Sessizdir ama anlam yüklüdür.

Bu yüzden o tokmaklar birer “kapı zili” değil,

toplumsal nezaket aletiydi.

Cumhuriyet’le birlikte evler küçüldü, kapılar sadeleşti.

Harem–selamlık ortadan kalktı.

Tokmaklar söküldü.

Yerine tek tip zil takıldı.

Ve kapılar sustu.

SON SÖZ

Bugün Hamamönü’nde restore edilmiş bir konağın kapısında o tokmaklardan birini görürsen,

elini uzatmadan önce dur.

Çünkü o tokmak sana hâlâ şunu sorar:

“Hangi sesle geliyorsun?”

Ve belki de asıl mesele budur:

Eskiden kapılar çalınmazdı…

Kapılar konuşurdu.