Berlin’de Talat Paşa
15 Mart 1921 sabahı, Berlin’in Charlottenburg semtinde bir silah sesi duyuldu. Osmanlı’nın son sadrazamı Talat Paşa, sokakta yürürken Ermeni Teşkilatı’nın Nemesis suikastçısı Sogomon Tehliryan tarafından vuruldu. Avrupa gazeteleri günlerce bu olayı yazdı. Ancak mahkeme, katili değil kurbanı yargıladı sanki. Tehliryan beraat etti; karar, dünya kamuoyuna “Ermenilerin kendi adaletini” anlatmak için kullanıldı.
Tiflis’te Cemal Paşa
Aradan bir yıl geçti. 21 Temmuz 1922’de bu kez Cemal Paşa, Orta Asya’ya geçmek üzere geldiği Tiflis’te kurşunların hedefi oldu. Yanındaki iki subayla birlikte öldürüldü. Nemesis’in listesi işlemeye devam ediyordu. Osmanlı donanmasının eski nazırı, Suriye-Filistin cephesinin komutanı, sürgün hayatında bile geçmişin gölgelerinden kaçamadı.
Orta Asya’da Enver Paşa
Aynı yaz aylarında Enver Paşa, Buhara yakınlarında Sovyet Kızılordusu’na karşı savaşırken öldü. Onunki Nemesis’in değil, tarihin başka bir hesabının sonucuydu. Bir zamanların “Hamidiye kahramanı”, İttihatçıların en ihtiraslısı, bu kez Türkistan bozkırında hayalini kurduğu yeni mücadelede can verdi. Fakat ölümünün, Talat ve Cemal’in ardından gelmesi, halk belleğinde onu da aynı intikam zincirine bağladı.
Nemesis’in Gölgesi
“Nemesis Operasyonu” yalnızca üç paşayı değil; Said Halim Paşa’yı Roma’da, Bahattin Şakir’i ve Cemal Azmi’yi Berlin’de yakaladı. Yunan mitolojisinde adaletin ve intikamın tanrıçası Nemesis, bu kez Ermeni fedailerin kod adıydı. Osmanlı’nın çöküşünün sorumlusu görülenler, Avrupa şehirlerinde birer birer susturuldu.
Bu hikâye bize şunu hatırlatıyor: Tarih yalnızca meydan savaşlarında değil, sürgün sokaklarında, otel odalarında ve uzak bozkırlarda da hesaplaşır. Nemesis, İttihatçıların ardına düşmüş bir hayalet gibi gezdi; geriye, bir imparatorluğun sonunu kişisel trajedilere dönüştüren gölgeli bir hatıra bıraktı.