İKTİDARLA BESLENEN GÖLGELER

Abone Ol

İsim vermeye gerek yok.
Aslında çoğu zaman isimler, olup bitenin üstünü örten bir kumaş gibidir; çekince altından çıkanı görürsün. Burada o kumaşı çekmeyeceğim. Çünkü mesele bir kişi değil, bir hâl. Bir ruh hâli.

Siyasette bazı figürler vardır; koltuğu bıraktıkları gün hafiflemeleri gerekir sanırsın.
Ama öyle olmaz.
Gölgeleri büyür, sesleri kalınlaşır, yüzlerindeki ifade tuhaf bir dirençle yerinde donar. Sanki koltuk gitmiş ama koltuğun ağırlığı omuzlarında kalmış gibi.

Kifayetsiz muhteris üzerine bir yazı yazmıştım bir zaman.
Sonradan fark ettim ki kifayetsizlik dediğimiz şey bazen yeteneksizlikten değil, insanın kendi gerçekliğiyle bağını koparmasından doğuyor. Koltuğun verdiği sıcaklık gidince kişi birden üşüyor; aynaya bakınca yüzünün yarısı eksikmiş gibi geliyor.

Ve sonra o çalkantı…
Ben bu hâli başka türlü tarif edemem: Bir gün kendini tarihin merkezinde görüyor, ertesi gün “bana linç kampanyası yapılıyor” diye veryansın ediyor; bir sonraki gün ise “o koltuk benimdi” tonuna bürünüyor.
Hızlı inişler, ani çıkışlar…
Sanki siyasi değil de duygusal bir kutuplaşma yaşıyor.
Tıbbi bir tanı değil bu elbette ama, davranış örüntüsü olarak bakınca bir uçtan diğer uca savrulan bir iç salınım var.

Bu salınımların en kullanışlı sığınağı ise hazır:
“Bana haksızlık yapılıyor.”
“Üzerime geliyorlar.”
“Linç ediliyorum.”

Bunların her biri, sorumluluğu dışarıya taşıyan cümleler.
Oysa ben dışarıdan baktığımda başka bir şey görüyorum:
Uzun yıllar boyunca kimsenin söylemeye cesaret edemediğini, koltuk boşaldıktan sonra birden söylemeye başlaması insanların.
Bu linç değil; gecikmiş bir hesaplaşmanın sesi.
Sahnede ışıklar sönünce, oyuncu rolünü bırakmak istemediğinde çıkan o cızırtılı ses.

Daha önemlisi şu:
Kişi aynaya bakamıyor.
Hatasını görse belki rahatlayacak, belki bir şey çözülecek.
Ama aynaya bakmanın acısı, başkasını suçlamanın kolaylığından daha ağır geliyor olmalı ki, sürekli dışarıyı hedef gösteriyor. Bu da insanı giderek kendi gölgesine mahkûm ediyor.

Sonunda tek soruya dönüyor her şey:

Koltuk mu kişiyi büyütür, yoksa kişi mi koltuğun altında küçülür?

Benim kanaatim net.
Koltuktan inince varlığı dağılanlar, o koltukta aslında hiç oturmamış olanlardır.