İnsan ruhunu en hırpalayan şeylerden birisi de gözünün gördüğü haksızlıklar ve acılar karşısında hiçbir şey yap(a)mamaktır. İnsanlar dövülür, ölür, öldürülür ama siz hiçbir yap(a)mazsınız.
Çocuklar ölür, sakat bırakılır, anneleri babaları gözlerinin önünde vurulur, oyun oynayacağı yaşta hayatın tarifsiz acılarıyla tanışır, siz birkaç yüz kilometre ötedesinizdir ama bir şey yapamazsınız.
Geçirdiğimiz mutasyonlara rağmen hala çok etkin olan limbik beynimiz aksiyon almak üzerine kuruludur. Biz seyreden değil, müdahale eden yapıda bir canlıyız. Birkaç hafta öncesine kadar yardım kuruluşlarına yeterli desteği vermeye vaktimiz, enerjimiz olmadığı için üzülürken İsrail gündemimizi yerle bir etti. Gazze’de kadınlar ve çocuklar ölüyor, siviller yok ediliyor. Ölen 10 bin Filistinli ’den 7 bin tanesi kadın ve çocukmuş. Bu nasıl olur? Bu zavallı insanlar canlı kalkan mı yapılıyor? Arap dünyasının sabrı bitsin ve çatışma yayılsın diye mi uğraşılıyor? Bu korkunç filmi kimler yönetiyor?
Yıllardır beynimiz kıvranıyor; önce DAEŞ gözümüzün önünde kız çocuklarını köle olarak sattı, sonra Taliban kâbusu çöktü, Ukrayna sivillerine saldırıldı ve güzelim Kiev yok edildi, hepsi burnumuzun dibinde olan bütün bunları seyrettik zira yapacak bir şeyimiz yoktu. Sonra deprem geldi, dağlarda araba kullanan, kimseye bela olmadan deprem bölgesinde yardım dağıtabilen gözü kara olanlarımız dışında çoğumuz öylece, enkaz altında bekleyip ölenlere uzaktan baktık. O gün için kurulmuş ve yıllarca o gün için hazırlanmış olan AFAD da bizimle beraber seyrederken resmi rakamlara göre 50 bin insan öldü. Şimdi de Gazze’yi seyrediyoruz beraberce. Bir günde kaderi değişiveren talihsiz Gazze’de Hamas terör örgütünün ateşlediği fitilin yok ettiği hayatlar silsilesini izliyoruz.
Çocuklar büyürken anlamadıkları genel geçer kavramlardan birisi de nedir biliyor musunuz? Sınırları çevrilmiş ülke olayını anlamıyorlar. O yalın ve henüz bireysel ya da toplumsal mülkiyeti veya adaletsizliği anlayamayan çocuk beyni mesela bir kara parçasında yürürken bir yere geldiğinizde, ilerisi başka bir ülke olduğu için oraya girmeye hakkınız olmadığını anlamıyor. “Orası başkalarının ülkesi” diyorsunuz, çocuk size deliymişsiniz gibi bakıyor. “Neden?” diye sorduğunuzda ilk anda bütün cevaplarınız kendi kulaklarınıza anlamsız geliyor. Hakikaten de orası neden başkalarının ülkesi? Kudüs kimin? İsrail kimin? “Çocuğum; sınırlar olmasa güzel yerlere herkes doluşur, karmaşa olur. Mesela herkes İstanbul’a gelip orada yaşamak ister, sonra o kadar insana yiyecek içecek bulunmaz.” Çocuk soru sormaya devam etmediği için rahatlıyorsunuz ama bir yandan endişeleniyorsunuz; ya çocuk “O zaman herkes güzel İstanbul’da yaşayacak şekilde yapı kuralım, neden bazıları dağın başında soğuk ve karlı köylerde yaşıyor? Bunlara kim karar veriyor?” derse verecek bir cevabınız yok. “Dünya adil bir yer değil” deseniz küçücük yavruyu üzeceksiniz. Ama maalesef tek cevap bu; dünya adil bir yer değil, hem de hiç adil değil.
Şimdi adaletsizlik koskoca bir karabulut olarak Gazze’nin üzerine çöktü. Yok eden, acı veren, yıkan bir dehşet ve en kötüsü uluslararası platformda kabul edilmiş bir şiddet olarak Gazze’ye bomba olarak yağıyor.
Şimdi sadece limbik beynin değil homo sapiens beyninin devreye girme zamanıdır. Yani gerçek beyninin… Adalete, eşitliğe, şiddet karşıtlığına inanan iyi insan beyninin devreye girmesi gereklidir.