TAYLAN İNAN GÜLKANAT

 Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) tarafından belirlenen 100 tematik alanda 2000 adet doktoralı bilim insanı ve gelecek on yıllar için güçlü nesiller yetiştirmek amacıyla 2016 yılında YÖK 100/2000 Projesi başlatılmıştı. Dönemin Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç’ın “Akademide Türkiye'nin Prestij Projesi” olarak adlandırdığı proje kapsamında doktora öğrencileri için sadece akademide değil kamuda ve özel sektörde de istihdam, burs miktarlarının asgari ücretin altında kalmaması hatta enflasyon verilerine göre iyileştirme yapılacağı sözleri verilmişti. Gelinen noktada, YÖK 100/2000 doktora öğrencilerinin istihdamı için hiçbir yasal altyapı oluşturulmadı. Programa devam eden doktora öğrencilerinin bursları enflasyona yenik düştü ve asgari ücretin oldukça altında kaldı. Bu bağlamda; 30’lu yaşlarında olan, 7.500 Türk Lirası burs ile geçim zorluğu çeken ve gelecek kaygısı yaşayan doktora öğrencileri yaşadıklarını sıkıntıları ve taleplerini gazetemize anlattı.

 “HEBA OLMAK İSTEMİYORUZ”

- Tuğba Yaman: YÖK 100/2000 projesi, Yekta hocanın başlattığı 100 temel alanda 2000 doktora bilim insanını yetiştirme projesi idi. Şu an ise bize “Siz sadece bursiyersiniz denildi ve her şey rafa kalktı. Hayallerimiz de… Psikolojik olarak bunalımdayım ve doktorayı bitirmekten korkuyorum. Doktora bitecek ve ben bir boşluğa düşeceğim. Diğer akademisyenler 30 bin 40 bin maaşları konuşurken ben yine ezileceğim ve eziliyorum da… Oysa ki ne hayaller ile girmiştik biz bu programa… Hep odamı, masamı hayal ederdim ve yetiştireceğim öğrencilerimi… İnsanlar bir şey alacakken sadece görünüşüne bakıyorlar, ben ise önce fiyatına bakıyorum. Küçük bir çocuğum var ve onun da proteine ihtiyacı var. Et bile alırken daha doğrusu alamaz iken kırk kere düşünür olduk artık. Peynirin bile kalitesinden önce alırken fiyatına bakar olduk. Bize sözler verildi. Biz o umutla hayaller kurduk ama artık bir hiçim gibi hissediyorum kendimi. Kadroyu almadan ölürsem, mezarıma okudu ama bir şey olmadan öldü yazın diyorum herkese… Biz tüm bunların hayallerde kalmasını istemiyoruz. Hepimiz YÖK’ün belirlediği 100 temel alanda iyi konularda doktora yapan bilim insanlarıyız ve heba olmak istemiyoruz. 100/2000’liler olarak bize verilecek görevleri yapmaya hazırız. Lütfen duyun artık bizi…

“BOŞ VAAT DEĞİL, SOMUT ÇÖZÜMLER BEKLİYORUZ”

- Mehmet Babacan: Ne yazık ki günümüz şartlarında maddiyat olmadan da hiçbir şey olmuyor, sokağa adım dahi atamıyorsunuz. Kaldı ki bilimsel araştırma, yayın vs. yapacaksınız. 100. yılını dolduran Cumhuriyetimizin ümit bağladığı gençlik olarak üzerimize düşeni fazlasıyla yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Kanser tedavisinden nükleer enerjiye, Kudüs ve Filistin çalışmalarından biyoteknolojiye kadar fen, sosyal ve diğer bilimlerin her alanında başarı kazanarak devlet tarafından desteklenmeye lâyık görülmüş genç bilim insanları olarak sadece hakkımız olan birikimlerimizi aktarabileceğimiz istihdam alanları istiyoruz. Bu sayede de devletimizi ve milletimizi daha ilerilere taşımak gayretindeyiz. Zaten “Türkiye Yüzyılına” da bu yakışmaz mı? Bir sağlık güvencemiz dahi yok. Savaş belasından kaçarak ülkemize sığınan mülteci kardeşlerimize dahi belli şartlarda sağlık güvencesi sunan devletimiz doktora derecesine erişmiş genç bilim insanlarına sistemde işsiz olduğu görüldüğü halde neden bu eziyeti reva görüyor? Bundan kimsenin haberi var mı acaba? Akademi ve bürokrasi çevresinden kendisine ulaştığımız yetkililerden boş vaat değil artık somut çözümler bekliyoruz.

“GELECEĞİN PROJESİ OLARAK BAŞLATILAN BU PROGRAMA KEŞKE HİÇ BAŞVURMAMIŞ OLSAYDIM DİYORUM”

- Çisem Seyhan: Geleceğin projesi olarak başlatılan bu programa keşke hiç başvurmamış olsaydım diyorum bazen. Ziyan olan yıllarımın, emeklerimin karşılığında sıradan bir bursiyer olarak tanımlanmaktan başka bir işe yaramadı. Sözde prestij projesiydi. Oysa YÖK’ün en büyük başarısızlığıdır. TÜBİTAK bursiyerlerine bu derece önem gösterirken bizlerin YÖK tarafından gördüğü muamele çok acımasızca. Çok keyifle başladığım bu yolculukta en çok destek görmeyi umduğumuz devlet kanalları tarafından bu derece önemsenmemek oldukça zor. Bu projeye dahil olabilmek için ailemden ayrı bir hayat kurup farklı bir şehire taşınmak zorunda kaldım. Kiram bursumdan fazla. Doğalgaz faturam bursumun beşte biri kadar. Teknolojik alet ihtiyacımı zaten karşılamam mümkün değil. Ailemden aldığım desteklerle doktoramı bitirmeye çalışıyorum. Her şeyden önemlisi ise 30 yaşındayım ve hala sigortam yok. Kısacası işsizim. Yaptığım yayınlara, yazdığım makalelere, kazandığım ödüllere rağmen. Bunun sorumlusu bizi bu programa ikna edip daha sonra tek bir açıklama yapmaya gerek görmeden kenarda bırakan bu sistemden başka bir şey değil. Akademisyen olmak en büyük hayalimken şimdi geçinebileceğim bir iş bulmaktan öteye gidemeyen hayallerim var. Devletin bu tutumu nitelikli elemanları akademiye küstürmek, üretkenliği azaltmak ve beyin göçünün cazip gelişi ile sonuçlanmakta. Birçok çare varken çaresiz bırakılmak, üstelik ülkenin en üst eğitim tabakasına sahip bireylerin bu hayata mecbur edilmesi inanılır gibi değil. Bu projeye devletin harcadığı bir kaynak söz konusu. Bu kaynağı görmezden gelerek bizlerin bir kenara atılması ne devletin yararına ne de biz gençlerin. Her şeyden önemlisi ülkemizin kalkınması için gerekli olan 100 temel alanda birbirinden parlak akademisyenler olarak yetiştirildik. Bizlerin, kadrosu olan akademisyenlerden hiçbir farkımız olduğunu düşünmüyorum. Devlet yetkililerimizin bütün bu yaşadığımız süreci ve zorlukları göz önünde bulundurarak bizlere destek olmalarını, sahip çıkmalarını istiyoruz. Kadrolarımızı alarak gerekli değeri görmekten başka çabamız yok.

“LİSEDEN MEZUN OLUR İŞE GİRER BU KADAR YIL MADDİ YÜKÜN ALTINA GİRİP BU SIKINTILARI ÇEKMEZDİK”

- Mehtap Baysal: Mezun arkadaşlarımızın markete kasiyer olarak başvuracak kadar maddi sıkıntıları büyük. Kaldı ki oralar da yaş ve deneyimden dolayı işe almıyor. Küçümsemek adına değil ama markette kasiyer olmak için de bu programdan mezun olamaya gerek yoktu. Liseden mezun olur işe girer bu kadar yıl maddi yükün altına girip bu sıkıntıları çekmezdik. Bu yaşımızda daha sigorta girişimiz yok. Ayrıyeten sırf bu iş için işinden çıkanlar oldu, karşımıza çıkan iş fırsatlarını değerlendiremedik. Bilgisayar üzerinde çalışmaktan ileri derece bel düzleşmesi ve el parmaklarımda sağlık sorunu çıktı, Bunun yanında gelecek kaygısı yüzünden depresyon belirtileri de cabası.

“KALİTELİ BİR ARAŞTIRMA YAPABİLMEK İÇİN BİLİM İNSANININ GELECEK KAYGISI OLMAMASI LAZIM”

- Ayşe Nur Çırak: Bizler bilim üretiyoruz, araştırma yapıyoruz. Kaliteli bir araştırma yapabilmek için bilim insanının gelecek kaygısı olmaması lazım, karnının tok olması lazım, kendini birilerine yük hissetmemesi lazım. Ben 31 yaşındayım ve ailemle yaşıyorum. Dolayısıyla kira, fatura vs. ödemiyorum ancak aileme destek de olamıyorum ve ben artık utanıyorum onların yüzlerine bakamıyorum ve kendimi yük olarak görüyorum. Bu Her zaman hedefim iyi bir akademisyen olmaktı ve ben bu yoldan vazgeçmedim en azından doktora sürecinde bursiyer olarak hayatımı idame ettireceğimi düşünmüştüm. Çünkü Yekta Saraç’ın verdiği sözler o kadar güzeldi ki hayallerimi gerçekleştireceğimi zannettim ve bu yüzden alan değişikliği dahi yaptım. Ancak şu anki burs miktarıyla hayatımı idame ettirmeyi bırakın, gelecek kaygısını düşünmekten derslerime, çalışmalarıma odaklanamıyorum. Evet, farkındayım sınavlara girip puanımı daha da yükseltmeliyim ama 31 yaşında gelecek kaygısından artık odaklanma sorunu yaşıyorum ve psikolojimin de iyi olduğunu düşünmüyorum. Ben de isterdim 24-25 yaşında kadro almak, 30 yaşıma gelmeden yuva kurmak ama işte ben istihdam sözü yerine getirilmediği için yuva kuramıyorum. Bursum asgari ücretin yarısından bile daha az olduğu için düşünmekten kafamı toplayamıyorum.

“YAŞATILAN HAYAL KIRIKLIĞI DOKTORA EĞİTİMİMİ OLUMSUZ ETKİLEDİ”

- Koray Benas: Başta ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunacağımız inancıyla yola çıktığımızı düşünürken, projenin kurucuları YÖK yetkilileri tarafından değersizleştirildiğimizi duymak gelecek kaygısı hissetmeme neden oldu ve bu durum zamanla kaygı bozukluğuna dönüştü. Profesyonel destek almaya başladım ve bu yaşatılan hayal kırıklığı doktora eğitimimi olumsuz etkiledi. Ülkemizin geleceği için başlatılan faydalı bir projenin yönetim değişikliği ile önce geri plana alınması sonra içeriğinin sahiplenilmeyip hali hazırda bursiyer öğrencilerin maddi ve manevi olarak yıpratılmasının devlet geleneğine uymadığını düşünüyorum. Bizler doktorayı bitirdikten sonra liyakatli bir şekilde araştırmalarımıza devam etmek istiyoruz. 100 farklı alan olmak üzere yaklaşık 6000 doktora öğrencisi/mezunu YÖK 100/2000 Doktora Projesi kapsamında uzmanlaştığımız alanlarda araştırma merkezlerinde, bakanlıkların ARGE veya üniversitenin akademik birimlerinde görev almak istiyoruz.  

“ÜLKEMİZİN İHTİYACI OLAN ALANLARDA ÇALIŞMAYA DEVAM ETMEK İSTİYORUZ”

- Sinem Seyhan: Motivasyonumuz devletimize hizmet etmek iken biz devletimiz tarafından ne yazık ki görülmüyoruz ve duyulmuyoruz. Artık devam etmek maddi ve manevi olarak hepimizi zorluyor. Biz çalışmalarımızı hak ettiğimiz koşullarda sürdürmek ve ülkemize faydalı bilim insanları olarak hayatımıza devam etmek istiyoruz. Biz ülkemizi ve işimizi seviyoruz, gece gündüz demeden yeri geldiğinde ailemizi, özel hayatımızı, hayallerimizi bir kenara bırakıp özveri ile bilim uğruna üniversitelerde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Çoğumuz 30’lu yaşlarımıza ulaştık. Bu yaşımıza kadar hep bilim ile, değer üretmek ile iç içe olduk. Bu yaşımızdan sonra başka işlerde çalışmamız bize haksızlık olacaktır çünkü ömrümüzü ve emeğimizi bu yolda harcıyoruz, başka bir iş bilmiyoruz. Bizim kişisel çabalarımız ve umutlarımız bir tarafa, bin bir çaba ile yetiştirilen doktoralı bilim insanlarına bu ülkenin ihtiyacı olduğunu, bizden faydalanılması gerektiğini düşünüyoruz. Şu anki koşullarda doktoramızı bitirdiğimizde üniversitelerimizle ilişiğimiz resmi olarak kesilmektedir. Biz ise üniversitelerde, araştırma enstitülerinde çalışmak, hem emeğimizin karşılığını almak, hem de ülkemiz için doktoralı bilim insanları olarak değer üretmek, ülkemizin ihtiyacı olan alanlarda çalışmaya devam etmek istiyoruz.

Muhabir: Haber Merkezi