GİZLENENİN PEŞİNDE – TAŞTAKİ CUMHURİYET: AUGUSTUS TAPINAĞI’NIN FİLOZOFLARI

Ankara’nın tam kalbinde, Hacı Bayram Camii’nin yanı başında bir sessizlik vardır. O sessizlik, rüzgârla değil, kelimelerle yaşar. Çünkü o taş duvarların içinde, iki bin yıldır fısıldayan bir metin saklıdır: Res Gestae Divi Augusti – “İlahi Augustus’un Yaptıkları.”

Abone Ol

Bugün bile kim bilir kaç kişi fark eder bu taşın önünden geçerken?
Oysa bu satırlar, yalnızca bir imparatorun hatıratı değil; Ankara taşına kazınmış ilk felsefe metni, Roma’nın ahlak anlayışının Anadolu’daki yankısıdır.

TAŞIN HİKÂYESİ

M.S. 14 yılında Roma’nın kurucusu Augustus öldüğünde Senato onu tanrı ilan etti.
Ardından imparatorluğun dört bir yanında onun onuruna tapınaklar dikildi.
Ama bir tanesi diğerlerinden farklıydı: Ancyra’daki, yani bugünkü Ankara’daki tapınak.
Buraya yalnızca bir mabet yapılmadı; bir metin kazındı.
Ve bu metin, Roma’da değil, Anadolu’nun ortasında yaşamaya devam etti.

Augustus’un kendi kaleminden çıkan yazıt, zaferlerini değil, erdemlerini anlatır:
“Devletin hazinesine kendi malımdan bağış yaptım.”
“Savaşla değil, barışla taçlandım.”
“Bana tapınaklar değil, minnettarlıklar yakışır.”

Bu sözler, bir imparatorun kudretinden çok, ölçülülüğünü anlatır.
Ve o ölçülülük, Roma stoacılığının felsefi özüydü:
Güç, ancak erdemle anlam kazanır.

TAŞA KAZINAN FELSEFE

Augustus Tapınağı bu yönüyle sadece mimari bir kalıntı değil;
taşa kazınmış bir ahlak bildirgesidir.
Her satırında Cicero’nun “devletin amacı adalettir” sözü yankılanır.
Her kelimesinde Marcus Aurelius’un “erdem en büyük zaferdir” düşüncesi saklıdır.

Bugün hâlâ okunabilen Latince satırlarda şu ruh sezilir:
Bir hükümdar kendini Tanrı’nın yeryüzü gölgesi olarak değil, halkının hizmetkârı olarak tanımlar.
Bu, o dönem için neredeyse devrimci bir düşüncedir.
Roma bu metinle felsefeyi duvarlara kazımış, yönetimi ahlakla eşitlemiştir.

Belki de bu yüzden bazı tarihçiler Res Gestae’yi “dünyanın en eski anayasa metni” sayar.
Çünkü bu taşlarda “iktidar” değil, “sorumluluk” övülür.

ANKARA’NIN SESSİZ FİLOZOFLARI

O taşları yontan ellerin kim olduğunu bilmiyoruz.
Ama her vuruşlarında bir düşünürün nefesi vardır.
Belki Galatyalı bir usta, belki Roma’dan gelmiş bir yazman…
Ama kesin olan şu: Onlar, taşın içine bir fikir mühürlediler.

Ve sonra yüzyıllar geçti.
Tapınak dört duvarıyla ayakta kaldı; çok sonra Hacı Bayram Camii, ona saygıyla yanına inşa edildi.
Caminin çatısı, tapınağın duvarını adeta koruma altına alan bir zarafetle yükseldi.
Rüzgâr, yağmur, istilâ geçti…
Ama metin hep kaldı.

Bugün o taşların önünde durduğunda, satır aralarında şunu duyarsın:
“Erdem olmadan zafer, kelimesiz bir taş gibidir.”

Belki de bu yüzden Atatürk, bu tapınağın önünde uzun uzun durmuştu.
Çünkü o, Ankara taşında bir felsefe bulmuştu:
Erdemle yoğrulmuş bir devlet fikri.

SON SÖZ: TAŞTAKİ CUMHURİYET

Ankara’nın ilk filozofları belki isim bırakmadı ama
düşüncelerini taşlara kazıdılar.
O taşta “güç” değil, “ölçü” övülüyordu.
O taşta “itaat” değil, “sorumluluk” yazılıydı.

Ve belki de bu yüzden, Cumhuriyet’in kalbi Ankara’da attı.
Çünkü bu şehir, iki bin yıl önce bile erdemli yönetimin taşını taşıyordu.

“Ben ölçülü oldum, çünkü sonsuzluk ölçüsüzlüğü sevmez.”
Res Gestae Divi Augusti, Ancyra Yazıtı