GİZLENENİN PEŞİNDE – NAKKAŞLIĞIN AHİ YILDIZI

Ankara’nın taş sokaklarında dolaşırken gözümüzü kamaştıran en eski izlerden biri, renklerin ve desenlerin sessiz dili: nakkaşlık. Ahilik geleneğinde debbahların deriye verdiği hayat kadar, nakkaşların tahta ve taşa kattığı ruh da vardı. Ve bu zanaat yalnızca süsleme değildi; dönemin “görsel dili”, toplumun belleği, ahlâkın ve imanın işaretiydi.

Abone Ol

Aslanhane’de Zirveye Ulaşan Desen

Aslanhane Camii’nin iç dünyasında yükselen ahşap sütunlar, nakkaş ustalarının sabrını ve inancını taşıyor.

Bugün adıyla da görkemiyle de yaşayan Aslanhane Camii, ahşap direkleri, geometrik geçmeleri ve mihrap çevresindeki bezemeleriyle nakkaşlığın zirveye ulaştığı mekândır. Caminin hutbesinde, nakkaş elinin sabrı, gözünün feraseti ve ruhunun inceliği saklıdır. Her kıvrım, her oyma, aslında bir ahi ustasının ahlâk öğretisidir.

Mihrap köşesinde saklı geometrik desenler ve çini motifleri, Ahilik ruhunun görünür izdüşümüdür.

Etnografya Müzesi’ndeki Sessiz Lahit

Etnografya Müzesi’nde zamanla yarışan lahidin siluetinde, ahşabın çivi kullanmadan kavuştuğu zarafet gizlidir.

Etnografya Müzesi’nin serin salonlarında bambaşka bir nakkaşlık harikasıyla karşılaşırız: çivi kullanılmadan, ahşabın birbirine kenetlenmesiyle yapılmış bir lahit. Üzerinde geometrik desenler, hayat ağacına benzeyen motifler ve incelikli oyma figürler… Bu eser yalnızca bir mezar değil; dönemin ustalarının, ahşaba nefes verdiği bir sanat anıtıdır.

Her bir yıldız ve palmet kompozisyonu, tavaf eden bir nakkaşın dualı elinin izi gibidir.

Ahiler, ahşabı sadece işlevsel bir malzeme değil, yaşayan bir varlık gibi görmüşlerdi. Lahit, bu anlayışın en görkemli kanıtlarından biri.

Seyyahların Gözünden

  1. yüzyılda Ankara’dan geçen seyyahların notları da bu göz kamaştırıcı süslemelerden söz eder. Ahşap işçiliğin taşla yarıştığını, bezemelerin yalnızca camilerde değil, ahî zaviyelerinin kapılarında, sandıklarda, günlük eşyalarda bile görüldüğünü aktarırlar. Onlara göre, Ankara nakkaşları ellerinde bir sır taşıyordu: her çizgiye inancı, her oymaya kardeşliği yerleştirmek.

Bir Sektör, Bir Ahlâk

Debbahlık nasıl deriye can verdiyse, nakkaşlık da mekânlara ruh verdi. Ahilik için bu zanaat yalnızca estetik değil, ahlâkın somut biçimiydi. Her desen, “eline, beline, diline sahip ol” öğüdünün sessiz bir tekrarıydı. Nakkaşlık, Ahiliğin üretim zincirinde adeta bir “sektör” olarak yer aldı; usta-çırak ilişkisiyle, ketebe gelenekleriyle, zanaatkârın namusuyla güçlendi.

Bugüne Fısıldayan Ses

Bugün biz o lahitin önünde dururken ya da Aslanhane’nin direklerine bakarken yalnızca geçmişi seyretmiyoruz. Ahilerin nakkaş ustaları bize hâlâ şunu söylüyor: “Güzelliği üretmek de bir ahlâktır.” Ve belki de Ankara’nın yıldızını parlatan gizli el, işte bu nakkaş eli olmuştur.