GİZLENENİN PEŞİNDE – KASTAMONU 1919: HALİDE EDİP’İN KÜRSÜSÜ VE ANADOLU KADINLARININ İLK CEMİYETİ

Abone Ol

Kastamonu’da Bir Çocukluk, Kastamonu’nun Ruhu

Benim için Kastamonu yalnızca tarih kitaplarının satırlarında kalmış bir şehir değildir. 1957 doğumluyum; ilkokula beş yaşında başladım. 1962’den 1968’e kadar, ilkokul ve ortaokulun ilk sınıfını Kastamonu merkezinde okudum. O yıllar, Nasrullah Meydanı’nda yankılanan ayak sesleri, Ilgaz’ın çam kokusu, kışın uzun geceleri ve yazın taş sokaklarında oynayan çocukların hafızasıyla içime işledi. Kastamonu’yu yalnızca görmekle kalmadım, ruhunu içselleştirdim.

Bu yüzden bugün Kastamonu’nun Milli Mücadele’deki rolünü anlatmak, benim için hem kişisel bir hatırlayış hem de bu şehrin büyük tarih içindeki yerini yeniden hatırlatma çabasıdır.

Türk Ocağı’nda Bir Gece

10 Aralık 1919’da Kastamonu Türk Ocağı binası, yasın ve kararlılığın mekânıydı. Siyah örtüler, kara bayraklar duvarlara asılmıştı. İşgal altındaki Anadolu’nun acısı, o küçük salona taşınmıştı. İşte tam o anda kürsüye Halide Edip çıktı. İstanbul’dan Anadolu’ya gelmiş bir kadın hatip, halkın karşısında dimdik durdu.

Konuşmasında işgalin utancını ve bağımsızlığın gerekliliğini anlattı. Ama en çok da kadınlara seslendi:

“Özgürlük, yalnızca erkeklerin değil, kadınların da canı pahasına savunacağı bir ülküdür.”

Salondakiler gözyaşlarına boğuldu. Erkekler ve kadınlar ayağa kalktı, bağırarak yemin ettiler: “Biz de canımızı vereceğiz!” O an Kastamonu yalnızca bir şehir değil, Milli Mücadele’nin yüreği haline geldi.

Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti

Halide Edip’in konuşmasının ardından Kastamonu’da kadınlar hemen harekete geçti. Kendi adlarıyla, kendi iradeleriyle bir cemiyet kurdular: Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti.

Bu, Türkiye’de kadınların kurduğu ilk kitlesel ve siyasî örgütlenmeydi. Amaçları açıktı:

  • İşgale karşı halkı uyandırmak,
  • Cepheye cephane ve erzak taşımak,
  • Mitingler ve toplantılarla moral yaratmak.

Kastamonu kadınları kağnılarla İnebolu’dan Ankara’ya cephane taşıdılar. O kağnıların demir tekerlekleri yalnızca mermi değil; bir milletin bağımsızlık iradesini Ankara’ya götürüyordu. Bu yol, bugün “İstiklal Yolu” diye anılır.

Ve o yolun en trajik, en yüce sembolü Şerife Bacı oldu. Kışın ayazında donarak can verdi, ama cephaneyi korudu. Şerife Bacı, Kastamonu kadınının ve bu cemiyetin simgesine dönüştü.

Basının ve Halkın Gücü

Kastamonu’daki Açıksöz Gazetesi, bu örgütlenmenin sesi oldu. Yazılarıyla hem halkı bilinçlendirdi hem de Ankara’ya moral taşıdı. Anadolu’nun derinliklerinde bir şehir, işgale karşı büyük bir direniş merkezi haline gelmişti.

Cumhuriyet’e Uzanan İzler

Kastamonu kadınlarının 1919’daki çıkışı, Cumhuriyet’in kadın hakları mücadelesinde hep hatırlatıldı. 1930’larda seçme ve seçilme hakkı tartışılırken, bu cemiyetin mirası bir dayanak oldu. Kadınlar, “biz bu yola 1919’da çıktık” diyerek tarihe yaslandılar.

Sonuç: Kastamonu’nun Haykırışı

Benim çocukluk yıllarımda Kastamonu’nun taş sokaklarında dolaşırken hissettiğim ağırbaşlılık, işte bu tarihten kalma bir ruhtu. Halide Edip’in kürsüdeki sesi, Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’nin kağnıları, Şerife Bacı’nın donmuş elleri… Hepsi bu şehrin ruhuna karışmıştı.

Kastamonu o gün bugündür hep şunu haykırıyor:
“Milli Mücadele yalnız erkeklerin değil, kadınların da omuzlarında taşındı.”