Bugün Süper Lig’e yeniden dönen bu takımın nasıl doğduğunu, neden bu renkleri seçtiğini çoğu kişi bilmez. Bilse bile üzerinde fazla durmaz. Oysa mesele yalnızca bir futbol kulübü meselesi değildir.
BİR İTİRAZIN HİKÂYESİ
Yıl 1923. Ankara Erkek Lisesi’nde öğrenciler beden eğitimi derslerinde gösterdikleri başarıya rağmen, bu başarı her zaman hakkıyla karşılık bulmuyor. Okul, yalnızca Ankara İdman Yurdu’yla iş birliği içinde. O kulübe kimlerin gideceğine de öğretmen karar veriyor. Sistem, alışkanlıkla işliyor; liyakat geri planda kalıyor.
Bu adaletsizliği içine sindiremeyen bir grup öğrenci bir araya geliyor. “Neden kendi takımımızı kurmuyoruz?” diye soruyorlar. Söz havada kalmıyor, harekete geçiyorlar. Takımın adını da kendileri koyuyor: Gençler Birliği. Hem yaşlarından, hem birlikte hareket etme kararlılıklarından doğan bir isim.
Onlar, sadece top oynamak için sahaya çıkmıyor. O yaşta, küçük de olsa bir eşitsizliğe karşı ses yükseltiyorlar. Belki de bu yüzden Gençlerbirliği, bir spor kulübünden çok daha fazlası; o yılların Ankara’sında, hakkını arayan gençlerin sesi olarak doğuyor.
RENKLERİN ANLAMI
Bugün kırmızı-siyah formayı gördüğümüzde, aklımıza tribünler, sahalar gelir. Ama o renkler seçilirken, estetik bir tercihten çok daha fazlası düşünülmüştü.
Siyah, bir bakıma karanlık günlerin, göz ardı edilmenin, dışlanmışlığın simgesiydi. Gençlerbirliği’ni kuran öğrenciler de böyle bir duygunun içinden geliyordu. Görünmeyen, geri planda bırakılan, sesi kısılmak istenen bir ruh hali…
Kırmızı ise, o gençlerin içindeki ateşin, hareket isteğinin rengi. Sahaya çıkarken yalnızca oyun oynamıyorlardı, varlıklarını da haykırıyorlardı: “Buradayız. Görünmekten, sesimizi duyurmaktan geri durmayacağız.”
O formanın üzerinde yalnızca iki renk değil, köklü bir duruş vardı. Hâlâ da var.
ANKARA’DA BİR TAKIMDAN FAZLASI
Gençlerbirliği zamanla büyüdü, sahalarda adını duyurdu. Ama kuruluşundaki o ruh, yıllarca kulübün içinde yaşamaya devam etti. Eğitime, terbiyeye, disipline önem veren, köklerine sadık bir yapı olarak ayakta kaldı.
Bugün o formayı sırtına geçiren her oyuncu, belki Ankara Erkek Lisesi sıralarında verilen o kararı bilmiyor. Ama o formanın dikiş yerlerinde, o renklerin arasında hâlâ o günlerin izi var. Sessizce, ama kararlı bir şekilde…