Egemenlik, Kayıtsız Şartsız Milletindir

Bugün 12 Eylül’ün 43’üncü yıl dönümü. Darbeciler; iki yıldır uyarı mahiyetinde yaptıkları radyo televizyon konuşmalarında ülkenin gidişatından duydukları endişeleri dile getirdikleri, ekonomik ve sosyal sorunların devlet ve milletimizin bekasını tehdit eder boyutlara ulaştığı, ülkemizin tarihin en ağır buhranına sürüklendiği, anarşi, terör ve bölücülüğün önlenememesi yüzünden her gün 20 civarında vatandaşımızın öldürüldüğü, siyasi çıkar uğruna, vatandaşlarımızın birbirlerine düşman edilerek muhtelif kamplara bölündüğü, bu nedenle birbirlerini, öldürdükleri, askeri uyarılar üzerine hükümetlerin iç güvenliği sağlayacak kararları ve tedbirleri birinci öncelikle alacaklarını vadetmelerine rağmen siyasi çıkar çatışmaları, basit parti hesapları ve kaprisleri yüzünden milletvekilleri ve senatörlerin meclislerde aylarca hiçbir sorumluluk duymadan günleri boşa geçirerek olaylara seyirci kaldıkları, kutuplaşmalar ve bölünmeleri, adeta teşvik ettikleri, yangını söndürmek yerine, üzerine benzinle gittikleri, çıkarları ve iktidara gelebilmek uğruna ülkeyi yangın yerine çevirdikleri, devleti ve milleti savunmasız ve ülkeyi iç harbin eşiğine getirdikleri, iktidara gelenlerin devlet teşkilâtının bütün kademelerini kendi görüşleri doğrultusundaki kişilerle doldurdukları, vatandaşların bir tarafa girmeye mecbur bırakıldığı, kamu kuruluşlarında çalışanlarla, polis ve öğretmenlerin dahi birbirine düşman kamplara ayrılmalarına neden olan partizan tutum ve davranışlarından vazgeçmedikleri, böylece tarafsız halkın devletten beklediğini parti kapılarında aramak zorunda bulmaya mecbur bırakıldığı, devlet otoritesinin yok edildiği, vatandaşların hak ve hukukunu korumak ve ona tarafsız hizmet götürmek yerine, devletin saygınlığını bitirdikleri ve dolayısıyla ülkemizde tam bir otorite boşluğu teşekkül ettirildiği, bir kısım kendini bilmezin sapık ideolojik inançları nedeniyle İstiklâl Marşımızı protesto etmek maksadıyla oturarak veya İstiklâl Marşı yerine Enternasyonali söyleyerek açıkça saygısızlık gösterdikleri, sorumlu kişilerin tevil yoluna sapmak suretiyle savunmalarını yaptıkları, uzun zamandan itibaren bu fevkalâde üzücü olayları yakından takip eden Türk Silahlı Kuvvetlerinin milletin kendisine verdiği yetkileri kullanamayan ve bu korkunç gidişi acı içinde seyreden Anayasal kuruluşların tümünü uyardıkları ve büyük Türk Milletine karşı yüklendiği sorumluluğu dile getirdikleri aradan geçen 8 aylık süre içerisinde yaptıkları sayısız uyarılarına rağmen hemen hemen bu tedbirlerin hiç birine yasama ve yürütme organları ile diğer Anayasal kuruluşlardan yeterli bir cevap alınamadığı, bu konuda müspet bir faaliyetlerin de izlenemediği, bu uyarı mektubundan sonra bir kısım yasaları etkisiz hale getirerek çıkardıkları, Meclisin 22 Mart 1980 tarihinden itibaren siyasi çıkar hesapları ile bir Cumhurbaşkanı seçemedikleri ülkeyi çıkmaza soktukları, mezhep ayrılıklarının kışkırtılması yüzünden Erzincan, Sivas, Kahramanmaraş, Tunceli ve Çorum illerinde siyasî çıkarlar uğruna vatandaşlarımızın birbirini katletmelerine neden oldukları, gibi birçok sebeplerden dolayı Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülkenin ve milletin bütünlüğünü, milletin hak, hukuk ve hürriyetini korumak, can ve mal güvenliğini sağlayarak korkudan kurtarmak, refah ve mutluluğunu sağlamak, kanun ve nizam hakimiyetini, diğer bir deyimle devlet otoritesini tarafsız olarak yeniden tesis ve idame etmek gayesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri, iç hizmet kanununun kendisine verdiği Türkiye Cumhuriyetini kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koyduklarını, girişilen harekâtın amacının ise ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmak olarak dile getirmişlerdir.


Oysa ki; Atatürk’e göre Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir.


Milletin üzerinde güç bulunmamaktadır. Hiçbir bahane darbe sebebi olamaz, olmamalıdır. Atatürk adını kullanarak onun ilke ve devrimlerini koruyoruz numarasıyla devlete çökülemez. Siz devleti yönetemiyordunuz onun için biz geldik söylemleri safsatadan ibarettir. Madem eksiklikleri görüyordunuz yıllarca beklemek yerine bir parti kursaydınız, sandık önünüze konulsaydı boyunuzun ölçüsünü alırdınız. 12 Eylül darbesinin zararları halen çekilmekte ve millet bunun acısını yaşamaktadır.
Sandıkla gelen, sandıkla gider. Bizi darbelerin olduğu üçüncü dünya ülkesi konumunda göstermeye dün olduğu gibi bugün de kimsenin hakkı yoktur.