Yıllar boyunca elektronik arşivlerde yaptığım taramalar, sessizce göz attığım haber kupürleri, bilimsel olmayan ama sezgisel olarak beni derinden etkileyen anlatımlar hep aynı duyguyu besledi: Bu evrende yalnız olamayız.
Bu sezgisel yaklaşımımı özellikle şekillendiren şeylerden biri de Boyut Yayın Grubu’nun hazırladığı derinlikli koleksiyonlar oldu. “Arkeolojinin Sırları”, “Keşifler Atlası”, “İnsan Atlası”, “Sırlar Atlası” gibi adım adım okuduğum bu yapıtlar, bana yalnızca geçmişi değil, evrenin bilinmeyenlerini de farklı bir gözle yorumlamayı öğretti. Onlar sayesinde antik uygarlıkların bakışlarını, göğe dönük meraklarını, bilinmeyene dair korkularını ve hayranlıklarını daha yakından hissedebildim.
Bu yazı, işte o hislerin ve gözlemlerin toplamıdır. Bir iddiadan çok, göğe yazılmış sessiz soruların izini sürmektir.
Ve şimdi, o soruların peşinden gidiyoruz.
Göğe Bakanların İlk Kaydı
Antik Mısır’dan kalma, Tulli Papirüsü adıyla anılan bir belgede, gökyüzünde beliriveren “ateş çemberleri”nden söz edilir. Bu çemberlerin ışıksız, gürültüsüz ve metalik bir parıltıyla hareket ettiğini anlatır metin. Tarihçiler arasında belgeye dair tartışmalar sürer ama anlatılan hadise, bugünün UFO tanımlarına fazlasıyla yakındır.
Benzer bir anlatım, Hindistan’ın binlerce yıllık kutsal metinlerinde de vardır. “Vimana” adı verilen ve gökten inen, savaşlarda kullanılan, hatta silah taşıyan araçlara dair detaylar, uzay çağı başlamadan çok önce yazıya geçirilmiş.
Kolomb’un Güncesindeki Işık
1492’de, okyanus sularında Amerika kıtasına doğru ilerlerken, Kristof Kolomb’un güncesine geçen bir olay da dikkat çekici. Deniz üzerinde, bir anda beliren ve dikey biçimde hareket eden bir ışıktan söz eder. Kolomb bu olayı uzun uzun anlatmaz; belki korkar, belki anlam veremez. Ama not düşer: “Sanki gökten inmişti.”
Bazen sadece bir cümle, bir medeniyetin duyduğu ilk yabancı sesi tarihe kaydeder.
Nürnberg’in Göğünde Savaş
1561’de Almanya'nın Nürnberg şehri sabah güneşiyle birlikte tuhaf bir manzaraya uyanır. Gökyüzünde, çubuk şeklinde ve küresel cisimler birbirine çarparak yok olur. Yerel gazeteler bu olayı resmeder, anlatır. İnsanlar korkmuştur. Birçokları bunu “Tanrılar savaşıyor” diye açıklar. Ama çizimlere dikkatle bakıldığında, bugünün tanımlanamayan hava araçlarına fazlasıyla benzeyen yapılar görülür.
Roswell ve Sonrası
1947 yazında, ABD’nin New Mexico eyaletine bağlı Roswell kasabasında düşen bir nesne büyük tartışmaların fitilini ateşler. Önce “uçan daire düştü” açıklaması yapılır; ardından “hava balonu” denir. Olay kapanmaz. Bugün hâlâ konuşulmaya devam eder.
On yıllar sonra Pentagon, bazı tanımlanamayan uçan nesne görüntülerini yayımlar. Sessiz, görünmez hızlarla hareket eden, bilinen hiçbir uçuş mantığına uymayan bu araçlar, pilotların kamerasına takılmıştır. Ve ardından bir başka tanıklık daha gelir.
2023'te David Grusch’un Tanıklığı
ABD istihbarat birimlerinde uzun süre çalışmış olan David Grusch, 2023 yılında Kongre’de yeminli olarak konuşur. Elimizde dünya dışı yapılara ait araçlar olduğunu ve bunlarla ilgili biyolojik örneklerin de saklandığını iddia eder. Kimi buna komplo teorisi der, kimi ise ilk kez “içeriden gelen ciddi bir sızıntı” olarak kaydeder.
Henüz Gelmeyenler
Bu kadar çok tanıklık varken, neden açık ve net bir temas olmadı? Bunun cevabı belki de Fermi Paradoksu’nda gizlidir: Eğer uygarlıklar varsa, neredeler?
Kimileri, temasın zaten yaşandığını ama bunun örtüldüğünü düşünür. Kimileri ise, bizle temas kurmaya değer bulmadıkları için gelmediklerini...
James Webb Uzay Teleskobu’nun gönderdiği yeni sinyaller, atmosferinde su buharı, karbon ve metan bulunan gezegenleri ortaya koyuyor. Yaşam için gerekli unsurların evrende yalnızca bize ait olmadığını gösteriyor.
Ama belki de bu sessizlik, bize ayrılmış bir zamanın koruyucu perdesidir.
Belki bir temas, ancak bizim de konuşacak sözümüz olduğunda gerçekleşecektir.
Sessiz Olanın Ardındaki Ses
Bu yazıyı bir bilimsel makale gibi değil, kendime yöneltilmiş bir sorunun cevabı gibi kaleme aldım. Yeryüzü arşivlerinde dolaşırken gördüklerim, duymaya hazırlandığımız büyük sesin küçük fısıltıları gibiydi.
Kimi zaman bir papirüste, kimi zaman bir denizcinin güncesinde, kimi zaman bir pilotun kokpit kamerasında...
Evren büyük. Belki de görmeye alışık olmadığımız kadar büyük. Ve içinde bizden başka seslerin, bakışların, akılların var olması kaçınılmaz.
Henüz tam karşımıza çıkmamış olabilirler.
Ama belki çoktan geldiler.
Ve sessizce gözlüyorlar.