Günlük yaşam, çoğu zaman fark etmediğimiz ama davranışlarımızı kökten etkileyen düşünce biçimlerinin bir alanıdır. Dogmatik ve pragmatik tutumlar da bu düşünce biçimlerinin başında gelir.
Genellikle bu iki kavram, hayatın en basit kararlarında bile kendini gösterir. Nasıl beslendiğimizden çalışma tarzımıza, ilişkilerimizi sürdürme biçimimizden sorunlarla başa çıkma yöntemlerimize kadar pek çok alanda dogmatik ya da pragmatik bir tutum sergileyebiliriz. Bu nedenle, küçük gibi görünen davranışlarımız aslında büyük sonuçlar yaratır.
Dogmatik tutum, kişinin düşüncelerini sorgulamadan ve esnekliğe yer vermeden sürdürmesidir. Böyle bir yaklaşım, bireyi kimi zaman güvende hissettirse de değişen koşullara ayak uyduramamasına yol açabilir.
Pragmatik tutum ise daha esnek, çözüm odaklı ve duruma göre şekillenen bir bakış açısını temsil eder. Bu nedenle pragmatik birey, seçenekleri değerlendirir, koşullara göre yeni yollar deneyebilir ve daha hızlı uyum sağlayabilir.
Günlük yaşamda bu iki yaklaşım arasındaki denge, kişinin hem kendisiyle hem de çevresiyle kurduğu ilişkiyi belirler. Önemli olan tamamen dogmatik ya da tamamen pragmatik olmak değil, hangi durumda hangi yaklaşımın daha işlevsel olduğunu fark edebilmektir.
Bazen sabah uyanır uyanmaz karar veririz:
Bugün her şey aynı olsun.
Aynı yoldan yürür, aynı kahveyi içer, aynı insanlara aynı sözleri söyleriz. Bu küçük tekrarlar, dogmatik tarafımızın güvenli bir sığınağıdır; bilindik olanın sessiz huzuru.
Ama bazı günler…
Pencereyi açtığımızda yüzümüze çarpan rüzgar biraz daha cesur olmamızı fısıldar.
Belki işe giderken farklı bir sokak seçeriz.
Bu küçük pragmatik adımlar, farkında bile olmadan zihnimizde yeni kapılar aralar.
Mesela biriyle tartıştığımızda, hala öfkeliyken “Ben böyleyim” deyip geri çekilmek dogmatik bir davranıştır. Oysa tam o anda derin bir nefes alıp “Bu konuşmayı nasıl daha iyi sürdürebilirim?” diye sormak, hem ilişkiyi hem de bizi dönüştüren pragmatik bir dokunuştur.
Sonunda fark ederiz ki…