Meraklandım: “Kim bu Deroş?”
“Torunum Derin,” dedi.
“Derin beş harf, Deroş da beş harf… Bu bir kısaltma bile değil, niye böyle diyorsun?” diye takıldım.
Murat Sururi, gülerek, “Bu bir sevgi dilidir,” dedi. “Balkanlar’da çocuklara, sevdiklerimize böyle sesleniriz. İsim kısaltmak, harf değiştirmek, ona yeni bir tatlılık katmak demektir. Asıl adını söylemek bazen ciddi, hatta kızgın bir tonu getirir. Bizde o yüzden en yakınlarımıza bile asıl adlarıyla değil, böyle sevgi takma adlarıyla sesleniriz.”
Sevginin Dilbilgisi
Bu sohbetten sonra merak sardı beni. Gerçekten de Balkan Türklerinde bu alışkanlık çok yaygın. Mustafa’ya “Musi”, Mehmet’e “Memo” demek sıradan. Daha da ileri gidip “Muti”, “Muçi”, “Memi” diye söylerler. Kadın isimlerinde de öyle: Ayşe “Aşo” olur, Hatice “Hatço”, Sevim “Sevo”… Çocuğunuzun adını tam söylediğinizde, evde bir şeylerin ters gittiğini herkes anlar.
Bu sadece bir kelime oyunu değil, bir kültür kodu. İsim, bir anda evcilleşiyor; oturma odasına, kahve sohbetine, dedenin torununa anlattığı masallara karışıyor. Balkan şivesinin yumuşak ünsüzleri, o sese bir şefkat eki ekliyor sanki.
İsmin Samimi Hali
Dilbilimciler bu durumu, Balkan dillerinde sık kullanılan küçültme ve sevgi eklerine bağlıyor: -ka, -ko, -çe, -çi, -oş… Türkçeye de geçmiş bu alışkanlık. Yani isim kısaltmak sadece bir kolaylık değil, “sen bizdensin, sana kızmam, seni severim” demenin başka bir yolu.
Bu yüzden Murat Sururi’nin torununa “Deroş” demesi bir şaka değil, bir aidiyet işareti. Sanki adını aileye, sofra başına, kahkahalara katıyor.
Kültürden Günümüze
Belki de bu yüzden Balkan göçmenlerinin evlerinde bir sıcaklık vardır. Çünkü isimler bile orada “kızmaz”, “azarlamaz”. İsimler orada gülümser.