İblis ve İnsan Olmak!
Elbette hep iç karartıcı yazılar kaleme almayacağım, ancak, deprem bölgesi gündemimde iken bunu da yazmazsam olmaz, diye düşündüm.
Köyde dostlarla kahvelerimizi içip sohbet ediyoruz, altmışlı yaşlarda bir arkadaş, üç ay kadar önce kaybettiği babasının, kendi kucağında son nefesini verişini anlatıyor:
“Babam hasta yatağında çok ağırlaşmıştı, yanında diz çökmüş, bir isteği olacak mı diye gözlerinin içine bakıyordum, birden iki kolunu hafifçe kaldırdı, bana, git buradan, der gibi, elleri ile bir kaç işaret yaptı, sonra da son nefesini verdi…”
“Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun” diyoruz, adam anlatmaya devam ediyor:
“Cenazeyi kaldırdıktan sonra köyün imamına bunu anlattım, imam bana şöyle dedi: “İnsan can verirken, İblis (Şeytan) onun en sevdiği insanın kılığına girer, karşısına geçermiş. Demek ki, babanın en sevdiği senmişsin, karşısında senin yerinde şeytanı görmüş, git git buradan demiş…”
Aman Allah!… Ne kadar akıl dışı, mantık dışı, insanlık dışı bir bilgi bu?!.. Din adamları, toplumun en saygın bilge kişileridir, görevlileridir, toplumu aydınlatırlar, yönlendirirler… Dinine, diyanetine, kültürüne, gelenek ve göreneklerine sımsıkı bağlı toplumumuzu, bu tür din adamları mı şekilendiriyorlar?..
Toplumu sürekli korkunun karanlığına sürüklemek, kimlere, ne kazandırır?..
Geçenler bir tv kanalında canlı yayında izliyorum, bir prof. dr. dini bilgiler veriyor:
“Allahu teala, çadır direkleri gibi gök kubbeyi tutsunlar diye dağları yaratmıştır…” Allah aşkına, dünyamızın dörtte üçü su ile deniz ve okyanuslarla kaplıdır, gök kubbe sadece kara parçası olan yerlerin mi üzerini örtüyor? Bu nasıl bir bilim adamıdır, toplumu Allah’ın verdiği akılla, bilimle aydınlatmak yerine, hurafelerin karanlıklarına sürüklemeye çalışıyor!.. Peygamber Efendimize, “Din nedir?” diye sormuşlar, “Din güzel ahlaktır” yanıtını vermiş. Din adamının görevi, toplumu sürekli cinle, şeytanla, iblisle, hurafelerle korkutmak yerine güzel ahlakla donatmak, iyi insanlar yetiştirmek değil midir? Şimdi ülkemizde tüm okullara imamlar görevlendiriliyormuş ve çocuklarımıza ahlak dersleri vereceklermiş, bu tür din adamları mı gelecek kuşaklara güzel ahlakı öğretecekler?
Çocuklarımızın dünyasına iblis getirecek, cin mi çıkartacaklar?..
Depremin bir kaç gün sonrası idi. Osmaniye’den Ankara’ya gelerek yerleşmiş, yeni hayata atılmış öz yeğenimin, sosyal medyada bir video paylaşımını gördüm. Bir arabada iki üç arkadaşı ile gece karanlığında yolculuk yapıyorlardı, hareketli bir müzik çalıyor ve arabadakiler kollarını da kaldırmışlar, neşe ve coşku içerisinde oynuyorlardı. Videonun altında, “Deprem bölgesine yardıma gidiyoruz” notunu da eklemişti. Tertemiz, hem de son derece dinine diyanetine bağlı olan yeğenimin telefonu da vardı, hemen aradım, “Efendim dayı” dedi.
“Nereye gidiyorsunuz?” diye sordum.
“Deprem bölgesine yardıma gidiyoruz dayı” dedi.
“Gittiğiniz yerde on binlerce insan can vermiş, on binlerce insan halen enkazlar altında, kar kış kıyamet içerisinde can çekişiyor, kurtarılmayı bekliyor… Siz düğüne, bayrama mı gidiyorsunuz?.. ”
“Biz de onlara yardıma gidiyoruz diye seviniyoruz dayı…” “Yardıma gidiyoruz diye sevinebilirsiniz ama, bari bunu sosyal medyada paylaşmayın… Başkalarının acılarını paylaşmaya giden insanlar, göbek atıp oynamazlar… Sosyal medyada sizi böyle görenler, bunlar yaşadığımız felaketi fırsata dönüştürmüşler, seviniyorlar, oynuyorlar diye düşünmezler mi?..” “Sağ ol dayı, doğru söylüyorsun” dedi yeğenim, hemen videoyu kaldırdı, sonraki paylaşımlarında hep hüzünlü, acılı yüzlerini gördüm.
Din adamlarımızın, bilim insanlarımızın, siyasilerimizin topluma güzel ahlakı öğretmeye, iyi insan olmanın yollarını göstermeye önem vermeleri gerekir diye düşünüyorum. “Sadece kendi acısını hisseden canlıdır, başkalarının da acısını hisseden ise insandır” diye çok güzel bir paylaşım yakalamıştım sosyal medyada. Her insanın, tek başına hiç bir şey olmadığını, diğer insanlarla birlikte varlığını sürdürebileceğini öğrenmeliyiz ve öğretmeliyiz diye düşünüyorum. İyi insanlar çoğaldıkça, ülkemizde de dünyamızda da toplumlar iyileşir, yaşam güzelleşir, insanlığın ortak mücadelesi, bilim, teknoloji ve insan sağılığı üzerine odaklanır.
Güzel ahlakın yayılması ve iyi insanların çoğalması dileğiyle…