Değişiklik İyi Gelecek

Amerika’da dünya devi bir şirketin vazgeçilmez bir yönetim prensibi varmış; genel müdür de dahil olmak üzere,...

Amerika’da dünya devi bir şirketin vazgeçilmez bir yönetim prensibi varmış; genel müdür de dahil olmak üzere, yöneticiler süper başarılar gösteriyor olsalar bile 10 yıl sonra mutlaka rotasyona uğrayarak başka birime atanırlarmış. Çünkü aynı pozisyonda çok uzun süre faaliyet gösterilince “körleşme sendromu” denilen ve iş hayatı için tehlikeli olabilen bir sendrom başlarmış, ilginç bir şekilde işinde çok başarılı yöneticilerde bu semptom daha etkili olurmuş. Bu sendroma göre, yıllardır bulunduğunuz ortamınıza öyle alışmış ve kök salmışsınızdır ki ne kendi eksiğinizi görürsünüz ne de başkalarınınkileri… Beyniniz hala iyi çalışıyor olsa bile ortamınızı öyle kanıksamışsınızdır ki artık duygularınızla ve alışkanlıklarınızla düşündüğünüzü fark etmezsiniz. Yanlışları göremezsiniz, aksamaları affedersiniz, haksızlıklara bir açıklama bulursunuz ve kendi elinizle hiç farkında olmadan hem kendinize hem çevrenize zarar verirsiniz.

AK Parti 21 yıldır kesintisiz olarak iktidarda, Atatürk döneminden sonra bu bir rekor ve her türden toplum dinamiği için oldukça yeterli bir iktidar süresi. Artık bir değişiklik iyi gelecek zira ekonomimiz hiç iyi değil, iki yılda her şey üç katına çıktı, paramızdan attığımız sıfırlardan bir tanesi geri geldi. Dış basın seçimden sonra kim kazanırsa kazansın dövizin tekrar fırlayacağını yazıyor, herkes seçim öncesi bu son hafta elindeki tüm Türk lirasını dövize çevirmeye çalışıyor. Hala kadın hakları ve bireysel özgürlükler yerinde sayıyor. Bu hafta sosyal medyada gördüğümüz, yüzündeki ifadenin her tarafından kötücüllük akan kadının söylediği gibi “Reis sayesinde artık doktorları beğenmeyip dövebiliyorsak” bu bir iyileşme göstergesi değildir. Bizim ülkemizde işler yolunda gitmiyor, bir değişikliğe ihtiyaç var. Bunu en kabullenemeyenimizin bile 6 Şubat günü fikri değişti. Ülkemizde büyük bir deprem acısı yaşandı, 13 milyon insanın hayatı koptu ve hep beraber gördük ki sistem her tarafından hata verdi, devlet enkaz altındaki veya kenarındaki insanımızın yanına gidemedi, soğukta aç bekleyene 48 saat yemek bile götürülemedi.

Bu hafta sonu 63 milyon seçmen sabah sekiz ile akşam beş arası oy kullanacak. 13. Cumhurbaşkanını ve yeni hükümeti seçeceğiz. Artık bir değişiklik iyi gelecek zira şu anki yapı kendini götüremiyor. Hep öfkeli, hep sinirli bir Cumhurbaşkanımız var ve hep birilerine kızıyor. Seçim sonrası kim kazanırsa kazansın hiçbir şey kolay olmayacak ama artık biraz daha sakin bir Cumhurbaşkanına ihtiyacımız yok mu sizce de?

Bizim gibi karmaşık toplumlarda çoğu insan ne istediğini bilmez ama ne istemediğini iyi bilir. Çoğumuz mesela Cumhurbaşkanımızın karısının başı örtülü mü açık mı hiç umursamayız, bizim için başı açık kadın ile kapalı kadın birdir. Herhangi bir Cumhurbaşkanımız içki içiyor mu içmiyor mu diye merak bile etmeyiz aslında, çünkü bize göre içen de içmeyen de birdir. Çoğumuz “O Sünni’ymiş-Aleviymiş- Türk’müş- Kürt’müş” dendiğinde rahmetli Kemal Sunal’ı hatırlayıp “Ben de Harranlıya’m” demek isteriz de zevzek demesinler diye zor bela tutarız kendimizi. Fakat ne istemediğimizi iyi biliriz: kocaman ve rüküş bir sarayda oturan bir Cumhurbaşkanı istemiyoruz ve “Amerikan Başkanı sarayda oturur da bizim Cumhurbaşkanımızın sarayı olamaz mı?” diyen kişi bizim gözümüzde ancak sübjektif bir fanatiktir. Amerikalı olsak o görgüsüz işi Beyaz Saray’a da karşı çıkardık. Cumhuriyetimizi kuran ve ulusal bağımsızlık için her çileye katlanan Ata’mın adıyla başlayan üniversitelerin, kültür merkezlerinin adının değiştirilmesini istemiyoruz. Ankara’mızın “Gazi Üniversitesinin adı değiştirilip “Hacı Bayram Veli Üniversitesi” yapılamazdı. Yeni kurulmuş bir üniversiteye Hacı Bayram Veli adı verilebilir ve çok ta güzel olurdu ama Gazi Üniversitesi’nin adı değiştirilemezdi. Saçma sapan bir nedenle İstanbul Sözleşmesinden çıkmak istemiyoruz çünkü bu sözleşme kadınımızı kızımızı şiddetten koruyor. Beceriksiz politikacıların sırf saraya sadık oldukları için, görevlerinin altından kalkamadıkları kabak gibi belli olan yerlerde ısrarla tutulmalarını istemiyoruz. Tehlikeli ve karanlık bir tarikatın hayatlarını mahvettiği yüzlerce masum insanın davasında “Bu davanın savcısı benim” diyen bir Cumhurbaşkanı istemiyoruz, çünkü yargı bağımsızdır ve bir Cumhurbaşkanı herhangi bir davanın savcısı olamaz. Kendi elleriyle büyüttükleri korkunç bir tarikatla aralarındaki güç savaşı için 15 Temmuz gibi korkunç bir bedel ödemek istemiyoruz. Onlarca gerçek derdimiz varken, toplumsal ayrışma ve temelsiz suni çekişmeler ile ömrümüzü geçirmek istemiyoruz. Bir değişiklik bize iyi gelecek.