Bizim Kadınımız Çocuğunu Kucağına Aldığında Kadınlığıyla Barışır

Çünkü anne olmadan önceki bütün hayatında kadınlığını öğrenmesi, anlaması ve sevmesi için değil kadın olmanın hormonsal sonuçlarından utanması için uğraşılır. Hem de çoğu kere bunu yapanlar hayat yolunda ilk kalkanlarımız olması gereken analarımız ve babalarımızdır. Bir kız çocuğunun göğüsleri büyürken bunu saklamaya çalışması ve eğik durması öğütlenir. Kıyafetinden azıcık göbeği veya koltuk altı görülse ayıp olacağı, regl lekesi pantolonuna çıkarsa erkeklere rezil olacağı anlatılır. Çantasındaki Orkidi saklamalıdır, çantayı açtığında etrafı pedini görürse utanması gerektiği öğretilir.

Daha önce de yazmıştım, sayın kadın okurlar; eğer kızınız regl günlerini hep sancılı geçiriyorsa ve fiziksel bir sıkıntı bulunamıyorsa “Doğum yapınca geçer, ben de gençliğimde öyleydim” diyerek kendinizi kandırmayınız; biliniz ki evinizde amansız bir kadın-erkek ayrımcılığı var ve siz belki bilerek belki farkında olmadan kızınıza içinde beliren kadını saklanması ve utanılması gereken bir şey olarak öğretiyorsunuz. Evet, anne olduktan sonra regl sancısı azalır ve bu sadece doğum kanallarındaki genişleme vesaireden kaynaklı değildir. Yavrusunu kucağına alınca ve kendi yaptığı mucizeyi kendi gözleriyle görünce ne anasının ne babasının ne erkek kardeşinin ne de kocasının onun değerini yadsımasını önemsemeyen kadın, kadın olmasıyla barışır.


Bırakın kızınızın Orkidleri banyo dolabında erkek kardeşinin de görebileceği bir yerde dursun, markete giden oğlunuza “Gelirken bize de iki paket ped al” demekte utanılacak bir şey görmeyin. Ağdasını, tüy dökücü kremini kıyafet çekmesinde saklamasın kızınız, banyo dolabında erkek kardeşinin tıraş köpüğünün -jiletlerinin olduğu yere o da bunları rahatlıkla koysun… İlk kez regl olduğunda pasta yapıp sevdiği bir iki arkadaşını çağırarak mutlu bir havayla o günü kutlayın. Kocanıza kızınızın yanında neşeyle “Yavrumuz bugün regl oldu” diye verin haberi. Korkutmayın, utandırmayın, endişelendirmeyin, onu hormonlarının karşısında yalnız bırakmayın. Memeleri büyürken dimdik durmasını, yakında dünyanın en güzel aksesuarına sahip olacağını söyleyin ona. Reglin ne olduğunu önce siz anlatın; doğanın onu en güzel hediyeyle, çocuk doğurabilme yetisiyle donattığını söyleyin. Sık sık tarihteki ünlü bilim kadınlarını, kadın sanatçıları, ödüller alan kadın sporcuları anlatın. Kadın olmayı sevdirin, çocukluktan yavaş yavaş çıkan vücudunu sevdirin. O kadınlığını sevemezse dışarıda dünyada onu gerçekten sevmezler. Siz de kendinizin ki gibi yanılgı ve sahtelik dolu sevgiler içinde bir hayata kızınızı sürüklemiş olursunuz. “Annesinin kaderi kızının çeyizi” atasözümüzün tam söyleyemediği şey annesinden görüp öğrendiğinden başka türlü bir hayat yok zannedip bilmeden ayı kuralları işleten bir kızın en sonunda başını elbette ki annesinin vurduğu aynı dertlere vuracağıdır.
Oğlunuz gece dışarılarda gezerken kızınıza “Sen gezemezsin” demeyin sayın okurlar. En fazla dışınızdaki dünyanın ayrımcılığını asla paylaşmadığınızı ama değiştirmeye gücünüzün yetmediği kötücüllükten onu koruyabilmek için kendinizin de adil bulmadığınız kuralları uygulamak zorunda kaldığınızı söyleyin. Yaptığınız her ayrımcılık için ondan özür dileyin, kadın olduğu için erkek kardeşinden daha az değerli olduğunu düşünmesine asla izin vermeyin.
Selçuk Şirin Filenin Sultanları için “Kadınların başarısını neden hazmedemiyoruz?” diye bir başlık atmış. Sonra hepimizin açıkça gördüğü ama ancak dil erbabının güzelce yazıya dökebileceği aşağıdaki cümleleri sıralamış.


“Ortada objektif bir başarı var ancak gelin görün ki sistem bu başarıyla nasıl başa çıkacağını bilemiyor” demiş. Doğrudur, ayrımcı bir sistemde kadının başarısı diş ağrısı etkisi yaratır. Selçuk Şirin buna “baş ağrısı” demiş ve devam etmiş : “Kadın voleybol takımının başarısını sistem için bir baş ağrısına döndüren temel sebep, oyuncuların geleneksel cinsiyet rollerine biat etmiyor oluşu…” Yani bizim sistemin şampiyon kadın voleybolcuya tahammülü yok mu? Elbette var ama bu sultanlar gibisine değil. Yani sahada devleşen bu voleybolcu kadınlarımız maçtan sonra “yaşasın devlet büyüklerimiz” diye bağırmıyorlar, maç bitince ellerini birleştirip pısırık bir şekilde durmak ve zekâ seviyesi yerlerde sürünen demeçler vermek yerine erik dalında göbek atıyorlar; saçları tavırları ve duruşlarıyla “bir erkek gibi karakter” sergiliyorlar, sistem işte bu yüzden bu kadınların başarısıyla ne yapacağını bilemiyor. “Ayrımcılık bir sistem meselesidir” demiş Selçuk Şirin. Ülkemizde kadınlarla erkekler arasında fırsat ve kaynakların dağılımı açısından derin bir makas olduğunu yazmış. “Bir kültürde kadın yapamaz denilen başka bir kültürde her şeyi yanı başındaki başka bir kültürde yetişen kadınlar çatır çatır yapıyor.” Demiş ki bizim en büyük ızdırabımız işte budur; yani dibinde durduğumuz Avrupalı kadınla kendi kadınımız arasındaki farkı her gün görmektir, ayrımcılığı bir sistem gereksinimi olarak koyduğunuzda kendi kadınınıza verdiğiniz zararı izlemektir en büyük acımız.


Filenin sultanlarını tarifeli uçakta ekonomi sınıfında getirdiler o kadar yorucu maçlardan sonra…Sistem, kendi onayladığı şekilde davranmayan kadına şampiyon da olsa insan yerine konulmayacağı gözdağını verdi. Sistemi bu şekilde kurup işletenler yerin dibine batsınlar…