Bir Miras: Düyûn-ı Umûmiye
Osmanlı, 1854’te Kırım Savaşı sırasında ilk dış borcunu aldığında, kimse bu kapının bir daha kapanmayacağını bilmiyordu. Yarım yüzyıl içinde devlet gelirlerinin üçte biri faiz ödemelerine gidecek hâle geldi. 1881’de kurulan Düyûn-ı Umûmiye, adeta bir “imparatorluk içinde imparatorluk”tu; tütün, tuz, damga vergisi gibi gelirler doğrudan alacaklı Avrupalı bankerlerin denetimine geçti. Egemenlik, yavaşça rakamlara teslim edildi.
Cumhuriyet kurulduğunda, bu borçların toplamı yaklaşık 107 milyon altın liraydı. Her altın lira yaklaşık 6,6 gram saf altın demekti. Yani kabaca 700 ton altınlık bir yük… Günümüz ölçüleriyle hesaplarsak bu, 50–60 milyar dolar civarında bir borç anlamına gelir.
Cumhuriyet Ne Yaptı?
Lozan’ın mali hükümleri, Osmanlı’nın borcunun mirasçısı olan devletlere paylaştırılmasını öngörüyordu. Türkiye, Musul’u alamadığı için Irak’a düşen payı üstlenmedi; ama “ben Osmanlı’nın mirasçısıyım” diyerek kendi payını kabul etti.
1928 Paris Anlaşması ve ardından gelen 1933 düzenlemesi, borcun yeniden yapılandırılmasını sağladı. Faiz oranları düşürüldü, ödemeler uzun vadeye yayıldı. Fransız frangının değer kaybı ise Türkiye’nin yükünü daha da hafifletti.
Ama esas önemlisi, Cumhuriyet bu borcu öderken, aynı yıllarda fabrikalar kuruyor, demiryolları döşüyor, şeker üretimini başlatıyor, köylüye traktör getiriyordu. Borç ödemek bir “mecburiyet”, kalkınmak ise bir “irade”ydi.
Bir Devletin Onuru
Osmanlı borçlarının son taksiti 25 Mayıs 1954’te ödendi. Menderes hükümeti, “Osmanlı borcu tamamen tasfiye edildi” açıklamasını yaptığında, aslında kapatılan yalnızca bir hesap defteri değildi. Bu, yüzyıllar boyunca dışa bağımlılığın sembolü olmuş bir zincirin kırılışıydı.
Cumhuriyet’in kurucuları, “devlet” olmanın anlamını böyle tarif etti:
Borçla değil, alın teriyle ayakta kalmak.
Kendimize Borcumuz
Bugün, ekonomik bağımsızlık yeniden tartışma konusuyken, o gün ödenen son kuruşu hatırlamak bir vicdan çağrısıdır. Çünkü o borçlar yalnızca para değil; kaybedilen itibar, dayatılan sözleşmeler ve alınan derslerdi.
Ve biz o borcu ödedik.
Artık sıra kendimize borcumuzda: Cumhuriyetin öz değerine, üretme azmine, alın terine ve onuruna yeniden sahip çıkmakta.