Bir Evlilik Nasıl Kurtulur?

Geçtiğimiz hafta dünyanın en güzel kadınlarından birisi olan Jane Birkin 76 yaşında öldü. İngiliz olmasına rağmen...

Geçtiğimiz hafta dünyanın en güzel kadınlarından birisi olan Jane Birkin 76 yaşında öldü. İngiliz olmasına rağmen hayatının büyük kısmını Paris’te geçirmiş ve içli bir Fransız sesiyle şarkılar söyleyen bu çok özel ve hep özgür kadın için oyuncu, şarkıcı ve moda ikonu diye yazmışlar… Bizde ise kendisinden çok adını verdiği çanta bilinir, filmleri Avrupa’da çok ünlüydü ama biraz erotik olduklarından ülkemizde çok fazla meşhur olmadı. Erotik derken aklınıza Emmanuelle serisi gelmesin sayın erkek okurlar, burada “sanatsal erotizm” dediğimiz sinema türünden bahsediyoruz.

Jane Birkin her zaman kolunda bir piknik sepeti çantası ile gezerdi. Hani şu iyi bildiğimiz silindirik ve hasırdan yapılma piknik sepetleri var ya; çocukluğumuzun pazarlarında saman dolgu içinde köy yumurtası satılan o hasır sepetlerden…

Bir gün uçakta Hermes’in (günümüzde bile dünyanın en pahalı çantalarını üreten şirketin) yönetim kurulu başkanı ile yan yana oturduklarında kolundaki sepetini soran adama kendisinin sığabileceği büyüklükte bir çanta yapılmadığını söyledikten sonra başlayan sohbetleri sonunda uçak yere indiğinde dünyanın ilk büyük çantası tasarlanmıştı bile… Jane’den çantaya adını vermesi için izin istediler, onayladı ve şu an tanesi en az on bin dolara satılıp özellikle Amerikalı kadınların sahip olmak için yıllarca sıra bekledikleri dünya tarihinin en efsane çantası doğdu. Victoria Beckham’da yaklaşık 100 tane Birkin varmış. Timsah derisinden yapılıp üzeri beyaz elmaslarla süslenen Birkin çantaya geçen sene bir açık artırmada 450 bin dolar ödenmiş.

Jane “Öldüğümde muhtemelen sadece çanta hakkında konuşacaklar” demişti ama öyle olmadı. En çok onun ünlü Fransız şarkıcı ve besteci Serge Gainsbourg ile aşkından bahsettiler. Çünkü o hem zilzurna âşık olup hem de bu aşkta sınır geçildiğinde özgür bir kadın olabilmeyi başaran, dünyanın en güzel kocaman mavi gözlerine sahipken kolunda uyduruk bir hasır sepet ile dolaşan, üç ayrı erkekten üç çocuk doğurup ilk çocuğunun 2013 yılındaki intiharıyla sarsılan, yaşadığı onca derde rağmen kadınlığın ve güzelliğin onuruna sonuna kadar sahip çıkan bir kadındı Jane Birkin.

Çok büyük bir aşk yaşadığı Serge Gainsbourg ile ilişkisi her türlü kalıbın dışındaydı; 11 yılını adadığı bu adam çok büyük bir müzik yeteneğiydi ama Jane’den 18 yaş büyüktü, Brigitte Bardot’tan yeni ayrılmıştı, alkolikti, her gün 4 paket Jitan sigarası içiyordu (Bendeniz tüm ömrümde, bu filtresiz ve çok sert olduğu söylenen Fransız sigarasından bir tek nefes çektim, eminim bana bir ömür yetecektir), Serge tıpkı Jitan sigarası gibi uçlarda bir hayat istiyordu. Ama Jane ona sırılsıklam aşıktı. O dönemki Papa’nın haklı bir şekilde erotik bularak haksız bir şekilde yasakladığı birlikte söyledikleri dünyanın en ünlü aşk şarkılarından “Je t’aime… moi non plus – Seni seviyorum…ben değil” i dinleyiniz, aralarında aşkın çok başka ve hiç te konformist olmayan bir türden olduğu çok belli. Fotoroman aşıklarını çağrıştıran Romina Power-Al Bano çiftine hiç benzemiyorlar. Beraber oldukları 11 yıl boyunca her gece barlarda içiyorlar, sabaha karşı eve gelip çocuklarını okula gönderdikten sonra yatıp uyuyorlardı. Üretkenlikleri tepedeydi, çok ünlü şarkılar filmler birbirini izliyordu. Fakat Serge’nin bitmek bilmeyen gece hayatı tutkusu Jane’i yormaya, gecenin dört veya beşinde “Lütfen Serge artık eve gidelim” diye bağırmaya başladıktan bir süre sonra ondan ayrıldı Jane. Hiçbir aşk bir kadının kendisi kadar büyük değildir. Jane bunu çok iyi bilerek ve Serge’den sonra yine âşık olup evlenerek ve 3. Çocuğunu doğurarak yaşamına devam etti.

Ölüm haberi üzerine “Aşk uyumlu beraberlik peşindeki konformist tabansızların işi değildir” yazmış Bülent Korman. Evlilikte neyin peşindeyiz biz? Uyumlu bir beraberliğin mi? Yoksa yine Birkin’in ardından yazdığı yazısında Mehmet Yılmaz’ın bir ömrü ya da süresi olmadığını iddia ettiği aşk bilinmezinin mi? Aşk her zaman biter mi? Sonrasında yerine uyumlu beraberlik koyabilen konformistler mi kazanır? Yıllar evvel her gördüğümüzde kalbimizi yerinden oynatan kocanın artık suratımıza bile bakmadan oturduğu sabah kahvaltısında ekmeği yumurtaya kabaca bandığını görüp adama uyuz olup sırf çocukların sabah kahvaltısının tadını bozmamak için susarak gün boyu adamın yaptığı her şeye sinir oluyorsak aşk çoktan bitmiş midir? Bu durumda evlilik ne yapmalıdır? Kafasını konformizme gömüp devam mı etmelidir, yoksa Jane gibi “Hiçbir şey benden daha önemli değildir” deyip çekip gitmeli midir? Bir evlilik nasıl kurtulur? Adam hayat boyu gece kulüplerinde sabahlamak istiyorsa bir yerde beraberce yığılıp kalana kadar onun yanında Birkin çanta gibi dolaşarak mı? Ya da evde ne olursa olsun onu bekleyerek mi? Evliliğe atılmış esaslı bir kazıktan sonra adam Birkin çanta getiriyorsa onu hala sevilebilir bularak mı?

Bir evlilik her gün sabah aynada gördüğünüz yüzün sahibinin her şeyden daha değerli olduğunu anladığınızda kurtulur. Korunması gereken şeyin içerideki odaları dolduran taksitleri bitmiş mobilyalar, ya da o olmadan hiçbir şey olamayacağınızı düşündüğünüz adam değil insanın değerinin ve evliliği paylaşan insanların birbirlerine bakışları olduğunu anladığınızda kurtulur. Öteki türlüsünün zaten kurtarılacak bir değeri yoktur. Unutmayınız ki Birkin çantanın mucidi aslında ömrü boyunca kolunda bir hasır sepet ile dolaştı.