Cumhuriyet’in gölgesi daha düşmemişti Ankara sokaklarına. Büyük Zafer kazanılmış, fakat gelecek hâlâ bulanık ve pusluydu. İşte o günlerde Meclis kürsülerinde, kurnazca hazırlanmış bir teklif dolaşıma sokuldu. Görünüşte kanunî bir düzenlemeydi, ama herkes niyetin farkındaydı: Mustafa Kemal Paşa’yı meclisin dışında bırakmak.
Teklifin satır aralarında zehir vardı. “Milletvekili olabilmek için bulunduğu yerde en az beş yıl ikamet etmiş olmak gerekir” diyorlardı. Bir başka madde ise “Aday Misak-ı Millî sınırları içinde doğmuş olmalıdır” diye devam ediyordu. Kâğıt üzerinde masum görünen bu hükümler aslında yalnızca bir kişiyi hedef alıyordu: Selanik doğumlu, Ankara’da henüz birkaç yıldır bulunan Mustafa Kemal.
Zabıtlar o günlerin gerilimini hâlâ taşır. Paşa, salonun ortasında söz aldığında sesindeki öfke ve kırgınlık tutanaklara şöyle yansıyordu:
“Öyle ise şayan-ı teessüftür ki zabıtta böyledir…”
Ve başka bir satırda:
“Meclislin bir hakkını gasbeth sözü…”
Meclis sıralarında ince hesaplarla yazılmış maddeler, aslında milletin iradesini gasbetmekten başka bir şey değildi.
Ama o sırada dışarıda başka bir ses yankılanıyordu. Ankara halkı bu oyunları gördü, sessiz kalmadı. 5 Ekim günü, Ulus Meydanı’nda toplandılar ve tek bir kararla Gazi’ye hemşerilik beratı verdiler. O berat, sıradan bir kâğıt değil, milletin vicdanının mühürüydü.
Mustafa Kemal, bu berat kendisine sunulduğunda, yalnızca bir başkomutan değildi artık. Artık Ankaralıydı. Bu şehir onu kucakladı, bağrına bastı ve “Sen bizim hemşehrimizsin” dedi.
Bir yanda kurnazlıkla yazılmış birkaç satır, bir yanda sokakların samimi sesi… Tarih, hangisini kaydetti dersiniz? Meclisin içindeki oyun çoktan unutuldu. Ama Ankara halkının o beratla verdiği cevap hâlâ Ulus taşlarında yankılanıyor.
Çünkü o gün aslında yalnızca bir kişiye değil, Cumhuriyet’in kendisine sahip çıkıldı. Hemşerilik beratı, Cumhuriyet’in ilk tapusu oldu.
Bugün o meydandan geçenler için belki sıradan bir gün, sıradan bir kalabalıktır. Ama dikkatle kulak verirseniz hâlâ bir fısıltı duyabilirsiniz:
“Gazi, sen bizim hemşehrimizsin. Bizimle başladın, bizimle yürüyeceksin.”