Ayasofya Üzerinden Ellerimizi Çekelim

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2019 yılındaki bir tartışmada “Ayasofya’yı cami yapalım diyenler, önce Sultanahmet’i doldursunlar, bunlar ard niyetli tartışmalar” diyor. Aradan bir yıl geçmeden 19 Temmuz 2020 tarihinde Ayasofya camiye çevriliyor. 1934 yılında Atatürk’ün bir kararnamesi ile Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesini şiddetle eleştiren Erdoğan, “Bu müze kararnamesi, tarihimize ihanettir, bu ihanete son vereceğiz” diyor, protokol namazları kılarak, Fetih Suresi okutarak, Ayasofya Kilisesi, camiye dönüştürülüyor.
Siyasetçiler, bir süre Ayasofya üzerinde şovlarını sergiliyorlar. Bir tek siyasetçi de çıkıp, bu tarihi miras üzerinde oynanan oyunların ne dinimize, ne milletimize hiç bir yararı olamaz” diyemiyor. Ancak çok geçmeden, 19 Ocak 2024 tarihli gazetelerde şöyle bir haber daha şaşkınlık yaratıyor:
“Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından duyurulan yeni düzenleme 15 Ocak itibariyle başladı. Tarihi camiyi kültürel amaçlı ziyaret etmek isteyen yabancı turist için giriş ücreti 25 Euro (Bugünkü karşılığı yaklaşık 800 TL) oldu. Yeni düzenleme sonrası kılınan ilk cuma namazına giriş yoğunluğunun da azaldığı görüldü.
Atatürk’ü ihanetle suçlayarak Ayasofya’yı camiye dönüştüren siyasilere, “Tarihimize asıl ihanet edenler kimlermiş?” diye sormadan geçemiyor insan.
Aynı günlerde sosyal medyada yeni bir haber daha şaşkınlık yaratıyor:
“Ayasofya’nın 218 milyon TL’lik restorasyon ihalesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arkadaşı Hasan Gürsoy’a verildi. 2022’de Ayasofya’nın bazı bölümlerinin restorasyonu da Erdoğan’ın bir başka arkadaşı Hilmi Şenalp’e yaptırılmıştı.”
Ayasofya konusu, her dönemde dinsel inançlarımızı kullanarak iktidara gelmeye çabalayan, iktidarda ise gücüne güç katma gayretine girişen siyasetçilerin başta gelen seçim malzemelerinden birisi olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden bin yıl önce, hatta İslamiyetin tebliğinden bile 200 yıl kadar önce M.S. 432, (İslamiyetin tebliği M.S. 610 yılı) Hristiyanlar tarafından yaptırılan Ayasofya Kilisesi, mimari yapısı ve tarihi konumu itibariyle insanlık tarihinin en önemli mirasları arasında gösteriliyor.
İslam dünyası olarak, Bundan 4000 yıl kadar önce (M.Ö. 2000) yaşadığına inandığımız Hz. İbrahim Peygamber ile O’nun soyundan gelen İshak ve İsmail peygamberleri, onların soylarının devam olan Musa (Musevi Dini), İsa (Hristiyanlık) ve son peygamber İslam’ın tebliğcisi Hz. Muhammed’in, hak dinin peygamberleri olduğunu, birbirlerini tamamladıklarını kabul etmiyor muyuz?
O halde, Arabistan’da cahiliye döneminin hüküm sürdüğü, toplumun paganist dinlere hatta putlara tapındığı o dönemde Hristiyan dünyasının insanlığa kazandırdığı ve günümüze kadar ayakta durabilen bu mimari şaheser üzerinde oynanan oyunlar, Allah katında nasıl bir karşılık bulabilir?
1996-97 yıllarında Refah-Yol hükümetinin Başbakanı Necmettin Erbakan döneminde basın müşavirliğini yaptığım DYP kanadından Devlet Bakanı Nevzat Ercan ile Ayasofya konusunda yaptığımız kısa bir söyleşiyi aktarmadan geçemeyeceğim:
Siyasilerin sık sık gündeme getirdiği Ayasofya, o günlerde yine tartışmaya açılmıştı, din ticareti ile geçinen kesimlerden “Ayasofya’yı ibadete açalım” çığlıkları yükseliyordu.
Bakan Ercan’a, “Bugünlerde Ayasofya’da ibadet konusu gündemde, Diyanet’le ilgili bakan olarak beklenmedik bir yerde basının soruları ile karşılaşabilirsiniz,” demiştim, bana şu yanıtı vermişti:
“Ayasofya’yı ibadete açalım, ama bütün dinlerin ibadetine açalım, bir köşesinde Müslümanlar, öteki köşesinde Hristiyanlar, Museviler, bir başka köşesinde başka inançlardan olanlar gelsinler, herkes kendi inancına göre ibadetini yapsın burada, ne sakıncası var bunun?” demiş, Ayasofya’nın yanıbaşında duran Sultanahmet ve az ilerideki Süleymaniye camilerinden söz ederek “Orada Allah’a şükür övünebileceğimiz ecdadımızın mirası camilerimiz var” demişti.
Ayasofya ile ilgili bu satırları karalarken, 28 Ocak 2024 Pazar günü İstanbul Sarıyer’de Santa Maria Kilisesi’ne silahlı saldırı yapıldığı, ölü ve yaralılar olduğu haberleri duyuldu.
Son olay da gösteriyor ki, inançlar, dinler ve mabedler üzerindeki siyasi oyunlar, ne yazık ki sadece bu tür fırsatçıların, meczupların ve saldırganların artmasına yol açıyor.