ANKARA'NIN SUSUZLUĞUNU DURDURAN BARAJ: ATATÜRK'ÜN ÇUBUK PROJESİ

Abone Ol

Ankara’nın tozlu sokakları, taş kaldırımları, yazın kavuran sıcakları vardı ama bir de büyük eksikliği vardı: suyu yoktu. Başkent yapıldığında herkesin aklında, 'Acaba bu şehir büyür mü?' sorusu dolanıp duruyordu. Büyümesi bir yana, yaşayan insanına içecek su bulmak dertti. İşte bu derdin peşine düşenlerden biri de bizzat Mustafa Kemal Atatürk’tü.

1920’lerin Ankara’sını bilen bilir. Kalesi heybetliydi ama sokaklarında çeşmeler ya kuru ya da yetersizdi. Taşıma suyla başkentlik zor yürürdü. O yıllarda, şehrin çevresindeki köylerden, uzak kuyulardan su taşınırdı. Halk arasında, “Ankara susuz kalırsa devlet de kurur” diyenler olurdu. Belki basit bir laf sanılır ama Atatürk bu sözü ciddiye aldı.

Çubuk Çayı, Ankara’nın kuzeyinden sessizce akıp giden, çoğu zaman dikkate alınmayan bir dereydi. Çevresindeki köyler o suya alışmıştı ama şehir hâlâ susuzdu. Mustafa Kemal işte bu noktada, Çubuk Çayı üzerine bir baraj kurma fikrini ortaya koydu. Bu sadece su meselesi değildi, bu başkenti geleceğe hazırlama meselesiydi.

Projeyi duyunca kimi "Olmaz" dedi, kimi "Toprak tutmaz" dedi. Kimileri de "Böyle işlere ne gerek var" diye burun kıvırdı. Ama Atatürk, o dönem öyle tartışmalarda kaybolacak biri değildi. Fransız mühendisler getirildi, Türk mühendisleri sahaya çıktı, ölçümler yapıldı. 1925 yılında ilk kazma vuruldu.

Çubuk Barajı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk modern barajıydı. Bugün için bakınca küçük bir su bendi gibi görülebilir ama anlamı büyüktü. Bir yandan su verecek, diğer yandan Ankara’nın çevresi yeşerecek, halk nefes alacaktı. Atatürk sadece suya değil, ağaca da bakıyordu. Baraj çevresinin ağaçlandırılması için de ayrıca emir verdi.

İnşaat sürerken, Atatürk'ün sık sık bölgeye gittiği bilinir. Hatta eski Çubuk köylülerinin dilinde hâlâ dolaşan bir söylenti vardır; derler ki, Atatürk bir gün baraj inşaatını gezerken eline bir çakıl taşı almış, suyun aktığı yöne bakıp şöyle demiş:
“Bu su, yalnızca çeşmeden akmayacak. Bu su, Ankara’nın alın yazısını akıtacak.”
Resmi belgelerde böyle bir söz geçmez ama halkın diline bir kere düşen söz, bazen en resmi kayıttan daha kalıcı olur.

Yıl 1936’ya geldiğinde, Çubuk Barajı tamamlandı. Ankara’ya su akmaya başladı. Sadece su mu? Umut aktı, gelecek aktı. O tarihten sonra, başkentte planlı imar projeleri hızlandı. İnsanlar yeni mahallelere taşınırken, musluklardan akan su, Cumhuriyet’in somut başarısının göstergesiydi.

Bugün, Çubuk Barajı eski günlerinden uzak belki. Çevresi biraz yorgun, barajın işlevi azalmış. Ama unutmamak lazım, orası sadece bir su kaynağı değil, Ankara'nın susuz kaderini değiştiren, Mustafa Kemal’in o meşhur inatçılığıyla hayat bulan bir proje. Her taşında, her suyunda, Cumhuriyet’in ilk yıllarının heyecanı, telaşı ve inadı var.

Kimi zaman, kentin gölgede kalan hikâyeleri, resmi tarih kitaplarının dipnotlarından değil, halkın dilinde saklı kalır. Çubuk Barajı da öyle. Biraz unutulmuş, biraz yıpranmış ama bilen bilir; o su, sadece musluklardan değil, bu şehrin geçmişinden akıyor.